vererek

listen to the pronunciation of vererek
التركية - الإنجليزية
rendering
giving

A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy. - Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti,

Sally earns her living by giving piano lessons. - Sally, piyano dersleri vererek geçimini sağlıyor.

hakkını vererek yapmak
sustain
ver
give

I will give you this book. - Bu kitabı sana vereceğim.

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

alarm vererek
alarming
emek vererek
laboriously
fidye vererek kurtarmak
redeem
fidye vererek kurtarmak
(Ticaret) buy off
güven vererek
reassuring
konfor vererek
comforting
korku vererek
alarmingly
lezzet vererek
seasoning
sıkıntı vererek
gripping
sır vererek
confiding
tarih vererek
dating
ver
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

ver
(Bilgisayar) issue

One of the big issues in the campaign was taxes. - Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

ver
(Bilgisayar) export as
yön vererek
collimating
ver
{f} given

Food and blankets were given to the refugees. - Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

The object flew away to the south, giving out flashes of light. - Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.

ver
gave

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

I took one, and gave the other apples to my little sister. - Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.

ver
{f} grant

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

ver
bring forth
ver
granted

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

bayrakla işaret vererek durdurmak
flag down
ceza vererek
penally
ders vererek
lecturing
düşmana ödün vererek savaştan kaçınma
appeasement
huzursuzluk vererek
disquietly
ilan vererek aramak
advertize for
ilan vererek aramak
advertise for
isim vererek göstermek
designate with a term
kendini vererek
heartedly
kendini vererek
devotionally
keyif vererek
heartsomely
memnun etmek (taviz vererek)
placate
moral vererek
reassuredly
nefes vererek
exhalingly
nefes vererek
exhaling
taviz vererek
concessively
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

ver
cede
ödün vererek anlaşmaya varma
compromise
الإنجليزية - الإنجليزية
التركية - التركية

تعريف vererek في التركية التركية القاموس.

VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
الإنجليزية - التركية

تعريف vererek في الإنجليزية التركية القاموس.

ver
(Bilgisayar) sürüm

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

vererek
المفضلات