ver

listen to the pronunciation of ver
الإنجليزية - التركية
(Bilgisayar) sürüm

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

firmware ver
(Bilgisayar) ürün bilgisi sürümü
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
VER'A
(Osmanlı Dönemi) Korkaklık, havf
A'VER
(Osmanlı Dönemi) Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm.Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

(Bilgisayar) issue

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

give

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

(Bilgisayar) export as
{f} given

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

Food and blankets were given to the refugees. - Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.

{f} rendering
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

{f} giving

He responded by giving the OK gesture. - EVET işareti vererek yanıtladı.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

{f} grant

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

brought forth
mete out
favour with
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

bring forth
granted

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

seise
favourwith
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

cede
ver bana
(Argo) gimme
ver yansın etme
tirade
ver parayı götür ürünü
(Ticaret) cash-and-carry
yol ver
Yield
boş ver
Forget it!/Never mind!
al gülüm ver gülüm
give and take
bilgi ver
(Bilgisayar) get info
cevap ver
come in
grup adı ver
(Bilgisayar) create names
güven ver
reassuring

That was very reassuring. - O çok güven vericiydi.

That sounds reassuring. - O güven verici görünüyor.

hizmet ver
service
izin ver
(Bilgisayar) allow

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
lezzet ver
flavour
liste ver
(Bilgisayar) export list
son ver
(Bilgisayar) dismiss
son ver
(Bilgisayar) terminate

Mary terminated our friendship. - Mary dostluğumuza son verdi.

bana biraz zaman ver
give me some time
bana cevap ver
answer me
bana cevap ver
give me an answer
emniyet ver
given safety
haber ver!
notice!
sipariş ver
place an order

If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? - 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?

su ver
water
çocuğa iş ver sonra peşinden git
(Atasözü) Call a dog and bark yourself
adres ver
give address
bana ver
(Argo) gimme (give me)
form görünümüne izin ver
(Bilgisayar) allow form view
gözetle, belirle, karar ver ve işlet
(Askeri) observe, orient, decide, act
haber ver!
(Konuşma Dili) Give me the lowdown on ...!/Give me the news about ...!
haram helal ver Allahım, garip kulun yer Allahım
(Konuşma Dili) He will make a profit from anything, with no regard for right and wrong
ilave olarak ver
thrown in
karar ver, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
kişi ver yer adlarının uydurulduğu roman
roman a clef
yol ver çizgisi
give way line