It happened prior to my arrival.
- O, ben varmadan önce oldu.
He ran, so as to arrive on time.
- O, zamanında varmak için koştu.
I want to arrive at Kennedy Airport early in the afternoon.
- Öğleden sonra erken saatlerde Kennedy Havaalanına varmak istiyorum.
At a speed of 17 km/sec, it would take about 75,000 years to reach Proxima Centauri, the second nearest star from Earth.
- Saniyede 17 km hızla dünyadan en yakın ikinci yıldız olan Proxima Centauri'ye varmak yaklaşık 75.000 yıl alır.
They are negotiating to reach a satisfactory compromise.
- Onlar tatmin edici bir uzlaşmaya varmak için müzakere ediyorlar.
Is there any help available?
- İşe yarar bir yardım var mı?
We have little money available for the research.
- Araştırma için mevcut az paramız var.
There's a cat on the table.
- Masanın üzerinde bir kedi var.
There are few sites in the Tatar language on the Internet.
- İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
He made an effort to get to the station early.
- İstasyona erken varmak için çaba harcadı.
It took only about five minutes to get to my uncle's house from the station by car.
- Arabayla istasyondan amcamın evine varmak yaklaşık sadece beş dakika aldı.
Tom lost all his belongings.
- Tom tüm varlıklarını kaybetti.
He needed more time to complete the task.
- Görevi tamamlamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
Sami left all of his possessions behind.
- Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
I do not believe that God exists.
- Allah'ın var olduğuna inanmıyorum.
Do you believe that God exists?
- Allah'ın var olduğuna inanıyor musun?
Tom is having an existential crisis.
- Tom varoluşsal bir kriz geçiriyor.
Thinking about the universe always gives me an existential crisis.
- Evren hakkında düşünmek bende her zaman varoluşsal bir kriz yaratır.
His debts amount to $2,000.
- Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.
His debts amount to $2,000.
- Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.
There are 40 pupils in this class.
- Bu sınıfta kırk öğrenci var.
There are few sites in the Tatar language on the Internet.
- İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
There is a clock on the wall.
- Duvarda bir saat var.
There is an apple on the table.
- Masanın üzerinde bir elma var.
Get in touch with me as soon as you arrive here.
- Buraya varır varmaz benimle temasa geç.
I'll get in touch with you as soon as I arrive.
- Varır varmaz seninle temas kuracağım.
It takes about 15 minutes to get to my office.
- Ofisime varmak yaklaşık on beş dakika alır.
It took only about five minutes to get to my uncle's house from the station by car.
- Arabayla istasyondan amcamın evine varmak yaklaşık sadece beş dakika aldı.
We have to come to some agreement.
- Bir anlaşmaya varmak zorundayız.
I have a right to be in there.
- Orada olmaya hakkım var.
I think that there is a man in there.
- Sanırım orada bir adam var.
Is there a flight in the afternoon?
- Öğleden sonra bir uçuş var mı?
Is there life before death?
- Ölümden önce hayat var mıdır?
We must hurry if we want to arrive at the station on time.
- Biz, zamanında istasyona varmak istiyorsak acele etmeliyiz.
I want to arrive at Kennedy Airport early in the afternoon.
- Öğleden sonra erken saatlerde Kennedy Havaalanına varmak istiyorum.
Yarın biz yağış ihtimali olan değişken bir hava bekliyoruz.
- Tomorrow we expect variable weather with a likely chance of precipitation.
h bir kukla değişkendir.
- h is a dummy variable.