تعريف var في التركية الإنجليزية القاموس.
- (çoğul) there are
- available
We have little money available for the research.
- Araştırma için mevcut az paramız var.
Is there a tour guide available?
- Müsait bir tur rehberi var mı?
- (tekil) there is
- existing, in existence
- used to indicate a willingness to participate in something: Ben varım. Count me in!/I'm willing to do it./I'm with you
- one's all, everything one has: Bütün varını bu işe harcadı. He put his heart and soul into this job
- present, in attendance; at hand, available
- existent, available, present; there is/are; (saatlerde) to; possessions, belongings
- there
There is a church at the back of my house.
- Evimin arkasında bir kilise var.
There's a cat on the table.
- Masanın üzerinde bir kedi var.
- there is/are
- belongings
Tom lost all his belongings.
- Tom tüm varlıklarını kaybetti.
- time to
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
He needed more time to complete the task.
- Görevi tamamlamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.
- possessions
Sami left all of his possessions behind.
- Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- (Bilgisayar) exists
Compulsory military service exists in Turkey.
- Türkiye'de zorunlu askerlik vardır.
God exists, but he forgot the password.
- Tanrı var ama şifreyi unutmuş.
- existent
Tom is having an existential crisis.
- Tom varoluşsal bir kriz geçiriyor.
Thinking about the universe always gives me an existential crisis.
- Evren hakkında düşünmek bende her zaman varoluşsal bir kriz yaratır.
- there are
There are 40 pupils in this class.
- Bu sınıfta kırk öğrenci var.
There are few bookstores in this area.
- Bu bölgede çok az kitapçı var.
- there is
There is a church at the back of my house.
- Evimin arkasında bir kilise var.
There is a book on the table.
- Masanın üzerinde bir kitap var.
- get in
How did you get in? Do you have a key?
- İçeri nasıl girdin? Anahtarın var mı?
Get inside and lock your doors! Close your windows! There is something in the fog!
- İçeri gir ve kapılarını kilitle! Pencerelerini kapat! Sisin içinde bir şey var!
- in there
I think that there is a man in there.
- Sanırım orada bir adam var.
There's someone in there.
- Orada içeride biri var.
- theres
- is there
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Excuse me, is there a toilet nearby?
- Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- to
- var olmak
- exist
- var olan
- {s} substantial
- var olmak
- be
- var olan
- existing
Keeping existing clients is just as important as finding new ones.
- Var olan müşterileri korumak, yenilerini bulmak kadar önemlidir.
- var olmak
- appear
- var olmak
- obtain
- var olmak
- 1. to exist. 2. to come into existence
- var (zaman)
- time to
- var olmak
- to be
- var olmak
- be there
- var mi
- There
- var mı
- Do you have
- var mısın
- Are you
- var ol
- be
- var yok
- There are no
- Var ol!
- May you live long!
- var etmek
- to create
- var etmek
- generate
- var etmek
- to bring (something) into existence, create
- var gücüyle
- with all his might
- var gücüyle
- with might and main
- var gücüyle
- with all one's strength
- var gücüyle
- amain
- var gücüyle
- up against the wall
- var gücüyle
- with one's back to the wall
- var gücüyle çalışmak
- pull out all the stops
- var kuvvetiyle
- with all his might
- var mı bana yan bakan
- Who dares to say me nay?
- var mısın
- (Konuşma Dili) Will you?/How about it?
- var ne bilsin yok halinden
- (Atasözü) A rich person can't really appreciate what it's like to be poor
- var ol
- Good for you!/Well done!/Bravo!
- var olan
- existent
- var olan
- in being
- var olma
- entia
- var olma
- continued existance
- var olma
- ens
- var olma
- existing
- var olma
- corporeity
- var olmak
- to exist, to be
- var olmak
- consist
- var olmak
- endure
- var olmak
- subsist
- var olmak
- come into being
- var olmama
- nonentity
- var olmama
- nonexistence
- var olmayan
- nonexistent
Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
- Aşk kördür ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.
- var olsun, yerinde olsun
- (Konuşma Dili) I wish him well, nevertheless I'm glad I don't have to see too much of him
- var yok approximately, about, close to: Ali beş yaşında var yok
- I'd say Ali's close to five years old
- ne var ne yok
- what's up?
- ne var ki
- but
- Ne alakası var
- What's the connection?, What's it got to do with it?
- doğuştan var olan
- instinctive
- ismen var olan
- nominal
- mahzuru var mı
- do you mind?
- ne var
- What's the matter
- sakıncası var mı
- do you mind?
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) by all means you can stay
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) you are most welcome
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) by all means you can stay in here
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) latch string is always out
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) you are more than welcome
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) you are always welcome here
- dosya var
- (Bilgisayar) file exists
- elde var bir
- carry one
- elimde var
- yes, on hand
- sizde var mı?
- do you have?
- uykum var
- i'm sleepy
- var etmek
- (deyim) bring into being
- var etmek
- create
- var etmek
- (deyim) bring into existence
- var olma
- presence
- var olma
- availability
- zaten var
- (Bilgisayar) already exists
- var olan
- existential
- var olmak
- come to being
- var olmak
- occur
- boş yer var
- Vacancy
- Beterin beteri var
- (Atasözü) Nothing so bad but might have been worse
- Bir elin nesi var iki elin sesi var
- (Atasözü) Many hands make light work
- Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var
- (Atasözü) A miss is as good as a mile
- bir elin nesi var iki elin sesi var.
- (Atasözü) Four eyes are better than two
- gidipte dönememek dönüpte bulamamak var
- (deyim) there is going but not turning back and yet there is turning back but not finding you
- ilgisi var
- has to do
- armutun sapı var, üzümün/kirazın çöpü var demek
- to find a fault in everything
- bir elin nesi var iki elin sesi var
- two heads are better than one
- var etmek
- call into being