vakitsiz

listen to the pronunciation of vakitsiz
التركية - الإنجليزية
untimely
prematurely
inopportune
untimely, inopportune, ill-timed; premature
(doing something) at an unsuitable time
premature, too early
ill-timed
inconvenient
prematurely, too early
premature

Tom spoke prematurely. - Tom vakitsiz konuştu.

ill timed
unearthly
out of season
unseasonable
early

All the early flowers were bitten by the frost. - Bütün vakitsiz açan çiçekler soğuktan yandı.

illtimed
vakit
time

He will be in London at this time tomorrow. - O, yarın bu vakitte Londra'da olacak.

He will be talking with his family at this time tomorrow. - Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.

vakitsiz öten horozun başını keserler
(Atasözü) A person who talks out of season will suffer for it
vakitli vakitsiz
(doing something) without considering whether or not it is the proper time to do it
vakitli vakitsiz
at all sorts of time
vakit
{i} hour

I put in an hour of jogging before I go to school. - Ben okula gitmeden önce bir saatlik koşuya vakit ayırdım.

vakit
appointed time
vakit
season
vakit
when

I spent a lot of time here when I was a kid. - Ben bir çocukken burada çok vakit harcadım.

I was having a very good time, when the sad news came. - Üzücü haber geldiğinde çok iyi vakit geçiriyordum.

vakit
when: Refia geldiği vakit when Refia comes/when Refia came
vakit
the right time, the time (for doing something)
vakit
time; the right time; appointed time; time, season
vakit
father time
vakit
while

She killed time reading a magazine while she waited. - Beklerken, dergi okuyarak vakit geçirdi.

It's just going to take a while. - Bu gerçekten biraz vakit alacak.

vakit
juncture
التركية - التركية
Mevsimsiz, zamansız bir durumda: "Vakitsiz öten horozun başını keserler."- Atasözü
Uygun bir zamanda olmayan: "O iyi yürekli adam bu vakitsiz ziyaretimin sebebini önceden bildiği için ..."- Y. K. Karaosmanoğlu
Uygun bir zamanda olmayan, mevsimsiz, zamansız
vakitli vakitsiz
Uygun zaman gözetmeden, gelişigüzel, rastgele zamanlarda
Vakit
(Osmanlı Dönemi) İF
Vakit
if
vakit
Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda gelince "iken" anlamını verir
vakit
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler
vakit
Zaman

Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum. - Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.

Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum. - Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.

vakit
Ahmet Emin Yalman ve Mehmet Asım Us'un 1917 yılında kurduğu gazete
vakit
Zaman: "Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te."- Y. K. Beyatlı
vakit
Çağ
vakit
Tespit edilmiş olan zaman: "Kâhya - vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi - demişti."- S. Kocagöz
vakit
Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda gelince "iken" anlamını verir. "Ettiği, edeceği" anlamındaki söyleyişlerden sonra getirilerek zaman zarfları yapılır. İmkân, fırsat
vakit
İmkân, fırsat
vakit
Tespit edilmiş olan zaman
vakit
Geçim, para bakımından imkân
vakit
"Ettiği, edeceği" anlamındaki söyleyişlerden sonra getirilerek zaman zarfları yapılır
vakitsiz
المفضلات