تعريف uzatma في التركية الإنجليزية القاموس.
- extension
This extension cord is too short.
- Bu uzatma kablosu çok kısa.
Layla went to a hair salon to get extensions in her hair.
- Leyla saçlarını uzatmak için bir kuaföre gitti.
- extra time
- longdrawn
- (Bilgisayar) circumflex
- seine net
- (Askeri) extend
Better to extend an olive branch than launch a missile.
- Bir zeytin dalı uzatmak bir füze fırlatmaktan daha iyi.
They are planning to extend the railroad to the next town.
- Onlar demiryolunu sonraki şehre uzatmayı planlıyor.
- stretching
I wouldn't mind stretching my legs a little.
- Bacaklarımı biraz uzatmamın benim için bir sakıncası yok.
- (Spor) overtime
- (Ticaret) prorogation
- lengthening, protraction; extension, prolongation; extra time; seine net
- lengthening
- prolongation
- continuation
- extending
Gooseberries are fruits that are effective at extending life.
- Bektaşi üzümü hayatı uzatmada etkili meyvelerdir.
Tom wanted to check the applicant's character reference before extending an offer.
- Tom teklifi uzatmadan önce başvuranın karakter referansını kontrol etmek istedi.
- protraction
- continuance
- spread
- extratime
- fishnet one end of which is secured to the shore while it is in use
- renewal
- elongation
- stretch
I wouldn't mind stretching my legs a little.
- Bacaklarımı biraz uzatmamın benim için bir sakıncası yok.
I need to stretch my legs.
- Bacaklarımı uzatmam gerekiyor.
- extension device
- extention
Where is the extansion cable?.
- tiebreak
- uzatmak
- prolong
- uzatmak
- stretch
I want to stretch my legs.
- Ben bacaklarımı uzatmak istiyorum.
- uzatmak
- stretch out
- uzatmak
- extend
I'd like to extend my stay through Sunday.
- Kalışımı Pazar gününe kadar uzatmak istiyorum.
Better to extend an olive branch than launch a missile.
- Bir zeytin dalı uzatmak bir füze fırlatmaktan daha iyi.
- uzatma dakikaları
- (Spor) injury time
- uzatma dakikaları
- (Spor) overtime
- uzatma deklanşör
- (Fotoğrafçılık) cable release
- uzatma devresi
- (Spor) extra period
- uzatma imi
- circumflex
- uzatma noktası
- (Muzik) holden
- uzatma tüpleri
- (Fotoğrafçılık) extension tube
- uzatma artık
- don't push it
- uzatma eki
- lengthening joint
- uzatma eki
- extension tube
- uzatma hatılı
- extension plank
- uzatma imi
- circumflex accent
- uzatma işareti
- pause
- uzatma işareti
- macron
- uzatma işareti
- circumflex düzeltme işareti
- uzatma işareti gram
- circumflex, circumflex accent
- uzatma kablosu
- extension flex
- uzatma kablosu
- splicing cables
- uzatma kablosu
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) elongation cable
- uzatma kablosu
- extension cable
- uzatma kablosu satın almak istiyorum
- I want to buy an extension cord
- uzatma kordonu
- extension cord
- uzatma kordonu
- extension flex
- uzatma parçası
- intermediate section
- uzatma tüpü
- extension tube
- uzatma çubuk fünyeli mayın
- (Askeri) tilt rod activated mine
- uzatma!
- don't dwell on it!
- uzatmak
- stick out
- uzatmak
- hold out
- uzatmak
- elongate
- uzatmak
- {f} hand
I intended to hand the paper to him, but I forgot to.
- Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.
All you have to do is to hand this book to him.
- Yapman gereken tek şey bu kitabı ona uzatmak.
- uzatmak
- to elongate, to extend, to lengthen; to prolong; (süre) to protract; to hand, to pass, to reach; (saç, sakal, bıyık, vb.) to grow; to drag sth out, to draw sth out, to enlarge on sth; to stick sth out
- uzatmak
- extending
- uzatmak
- proffer
- uzatmak
- turn to
- uzatmak
- (Muzik) sustain
- uzatmak
- stick something out
- uzatmak
- lengthening
- uzatmak
- elongating
- uzatmak
- (Avcılık) exlend
- uzatmak
- poke
- uzatmak
- drape
- uzatmak
- drag something out
- uzatmak
- exposed
- uzatmak
- add
- uzatmak
- pad
- uzatmak
- reach out
- uzatmalar
- (Spor) extra time
- uzatmalar
- (Spor) overtime
- uzatmak
- {f} grow
Growing this thick mustache has taken me quite a while.
- Bu kalın bıyığı uzatmak uzun zamanımı aldı.
Tom has been growing a beard all summer.
- Tom, bütün yaz sakal uzatmaktadır.
- uza
- drag on
- uza
- get longer
- uza
- draw out
- uzatmak
- pass
- uzatmak
- drag out
- uzatmak
- lengthen
- uzatmak
- carry over
- uzatmak
- draw sth out
- uzatmak
- expand on
- el uzatma
- encroachment
- lafı uzatma
- lengthiness
- uzatma kablosu
- extension lead
- uzatmak
- {f} rack
- Uzatmak
- (Tıp) extrude
- artık uzatma
- (Konuşma Dili) don't push it
- dil uzatma
- attack
- dil uzatma
- broadside
- dingil uzatma parçası
- member extension
- egzoz uzatma sistemi
- (Otomotiv) exhaust extraction system
- giderici uzatma
- (Dilbilim) compensatory lengthening
- inceltme-uzatma vurgusu
- (Dilbilim) circumflex accent
- kron boyu uzatma
- (Diş Hekimliği) surgical crown lengthening
- lafı uzatma
- pleonasm
- servis ömrünü uzatma programı
- (Askeri) service life extension program
- sözü uzatma
- wordiness
- uza
- scat
- uza
- reach
She reached out to take his hat.
- Şapkasını almak için uzandı.
He reached across the table and shook my hand.
- Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.
- uzatma kablosu
- extension cord
This extension cord is too short.
- Bu uzatma kablosu çok kısa.
I need an extension cord.
- Bir uzatma kablosuna ihtiyacım var.
- uzatmak
- to let (something) grow long
- uzatmak
- sidestep
- uzatmak
- belabor
- uzatmak
- pull out
- uzatmak
- repose on
- uzatmak
- hold over
- uzatmak
- augment
- uzatmak
- protract
- uzatmak
- to stretch (a cord) (between two places)
- uzatmak
- to prolong, drag (something) out
- uzatmak
- to give, send
- uzatmak
- to extend
Better to extend an olive branch than launch a missile.
- Bir zeytin dalı uzatmak bir füze fırlatmaktan daha iyi.
I want to extend my stay here for a few more days.
- Buradaki kalışımı birkaç gün daha uzatmak istiyorum.
- uzatmak
- outstretch
- uzatmak
- pad out
- uzatmak
- draw out
- uzatmak
- to hold out, extend, proffer
- uzatmak
- enlarge
- uzatmak
- belabour [Brit.]
- uzatmak
- renew
- uzatmak
- continue
- uzatmak
- to lengthen
- uzatmak
- reach
- uzatmak
- {f} span
- uzatmak
- {f} eke out
- uzatmak
- {f} belabour
- uzatmak
- {f} spread
- uzatmak
- {f} stick
- uzatmak
- crane
- uzatmak
- stand over
- uzatmak
- sprawl out
- uzatmak
- {f} wiredraw
- uzatmak
- spin out