Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
The station is two meters away.
- İstasyon iki metre uzakta.
She can't be away on holiday.
- O uzakta tatilde olamaz.
We saw a light far away.
- Biz uzakta bir ışık gördük.
He saw a light far away.
- O, uzakta bir ışık gördü.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
Can someone help me fish out the remote from under the couch? It's really stuck in there.
- Biri koltuğun altından uzaktan kumandayı çıkarmama yardım edebilir mi? Cidden sıkışmış oraya.
On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
- Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office.
- Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.
Tom lived just off Route 19.
- Tom Rota 19'dan uzakta yaşadı.
How far is it to the station?
- İstasyona ne kadar uzakta?
Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston.
- Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
He sat at a distance from me.
- O benden uzakta oturdu.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
Tom heard the temple bell in the distance.
- Tom uzaktaki tapınak çanını duydu.
Do you have the remote?
- Uzaktan kumandan var mı?
Tom clicked a button on his remote, but nothing happened.
- Tom uzaktan kumandasının üstünde bir düğmeye bastı ama hiçbir şey olmadı.
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
For many books, the covers are too far apart.
- Birçok kitap için, kapaklar çok uzaktadır.
He lives a long way away.
- O çok uzakta yaşıyor.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
Education in distance.
We can see distant objects with a telescope.
- Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.
We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
We sat talking about the remote past.
- Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.
The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh.
- Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
His work was acceptable, but far from excellent.
- Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
- Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
Keep your hands off my bicycle.
- Ellerini bisikletimden uzak tut.
Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off.
- Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.
I saw a light far away.
- Ben uzakta bir ışık gördüm.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
Christmas isn't far off now.
- Noel artık uzak değil.
Your parents can't keep us apart forever.
- Anne baban bizi sonsuza kadar uzak tutamazlar.
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
- Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
Try to stay out of trouble.
- Beladan uzak kalmaya çalışın.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
It's very unlikely Tom knows how to play mahjong.
- Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.
It's highly unlikely that our taxes will be lowered.
- Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.
With your children away, you must have a lot of free time.
- Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
Your composition is free from all grammatical mistakes.
- Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see things in the distance using a telescope.
- Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.
We can see distant objects with a telescope.
- Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.
You live too far away.
- Sen çok uzakta oturuyorsun.
Tom doesn't live very far away.
- Tom çok uzakta yaşamıyor.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
She caught sight of a rowing boat in the distance.
- O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.
It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
He looked back at us many times and walked away.
- O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.
He returned back home after being away for ten months.
- On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
They must be removed.
- Onlar uzaklaştırılmalı.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.