You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
It seems that the children will have to sleep on the floor.
- Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
I need to get some shuteye.
- Biraz uyumam gerekiyor.
The noise outside his window prevented him from sleeping.
- Onun penceresinin dışındaki gürültü onun uyumasını engelledi.
This room is not suitable for sleeping.
- Bu oda uyumak için uygun değil.
I would like to get a feel for your rapport with the customer.
- Müşteri ile olan uyumunuz hakkında bir fikir edinmek istiyorum.
We must sleep at least seven hours a day.
- Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
His speech did not accord with his feelings.
- Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.
According to custom, the bride should be compliant.
- Geleneğe göre, gelin uyumlu olmalıdır.
A harmony prevailed among them.
- Aralarında bir uyum hüküm sürdü.
They worked in perfect harmony with each other.
- Birbirleriyle mükemmel bir uyum içinde çalıştılar.
Tom is the chief compliance officer.
- Tom baş uyum görevlisi.
There was an adjustment period.
- Bir uyum dönemi vardı.
She made a quick adjustment to her new job.
- Yeni işine hızlı bir şekilde uyum sağladı.
The flutes and violins are playing in unison.
- Flütler ve kemanlar uyum içinde çalıyorlar.
The woodwinds are playing in unison.
- Tahta nefesli çalgılar uyum içinde çalıyorlar.
I feel exhausted because of jet lag.
- Jet uyumsuzluğundan bitkin hissediyorum.
I've been back for a week, but I'm still suffering from jet lag.
- Bir hafta önce döndüm ama hala jet uyumsuzluğundan çekiyorum.
He was about to fall asleep, when he heard his name called.
- Adının söylendiğini duyduğunda uyumak üzereydi.
He was about to fall asleep, when he heard his name called.
- Adının çağrıldığını duyduğunda, o uyumak üzereydi.
She danced in tune with my piano-playing.
- O benim piyano çalmamla uyum içinde dans etti.
The piano in Tom's house is out of tune.
- Tom'un evinin içindeki piyano uyumsuz.
The music is in balance with the structure of the movie.
- Müzik, filmin yapısıyla uyum içinde.
I would like to go to sleep now.
- Şimdi uyumak istiyorum.
Tom probably wanted to just stay at home and go to sleep.
- Tom muhtemelen sadece evde kalmak ve uyumak istedi.
I want to have a kip.
- Ben uyumak istiyorum.
How restful it is to sleep under the shadow of a willow in an Anatolian village in summertime.
- Bir Anadolu köyünde yazın söğüt gölgesinin altında uyumak ne kadar huzur vericidir.