تعريف uyuşturucular في التركية الإنجليزية القاموس.
- uyuşturucu
- {i} stuff
We must get rid of all this stuff.
-Bütün bu uyuşturucudan kurtulmalıyız.
- uyuşturucu
- (Hukuk) drug
I heard that Tom had been smuggling drugs into America for years before he got caught.
-Ben, yakalanmadan önce Tom'un yıllardır Amerika'ya uyuşturucu ticareti yaptığını duydum.
Tom doesn't do drugs.
-Tom uyuşturucu kullanmaz.
- uyuşturucu
- (Argo) gogo
- uyuşturucu
- drugs
Tom doesn't use drugs.
-Tom uyuşturucu kullanmaz.
He was dropped from the team for using drugs.
-O, uyuşturucu kullandığı için takımdan ilişkisi kesildi.
- uyuşturucu
- torpor
- uyuşturucu
- (Argo) base
- uyuşturucu
- anesthetic
He lost consciousness under the influence of the anesthetic.
-Uyuşturucu etkisi altında bilincini kaybetti.
- uyuşturucu
- dozy
- uyuşturucu
- narcotic; anaesthetic, anesthetic; narcotic(s), drug(s)
- uyuşturucu
- narcotic, anesthetic, or soporific (agent)
- uyuşturucu
- narcotic
Sami turned to alcohol and narcotics to stop the pain.
-Sami acıyı durdurmak için alkol ve uyuşturucuya yöneldi.
Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN.
-Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.
- uyuşturucu
- hop
- uyuşturucu
- anodyne
- uyuşturucu
- somniferous
- uyuşturucu
- opiate
- uyuşturucu
- stupefacient
- uyuşturucu
- knockout
- uyuşturucu
- junk
- uyuşturucu
- anaesthetic [Brit.]
- uyuşturucu
- {s} anaesthetic
- uyuşturucu
- {i} hypnotic
المصطلحات ذات الصلة
تعريف uyuşturucular في التركية التركية القاموس.
- Uyuşturucu
- narkotik
- uyuşturucu
- Uyuşturma özelliği olan, uyuşturan (madde), narkotik
- uyuşturucu
- Hareketten, gereği gibi düşünmekten alıkoyan: "Bizim kafamızı kaynatan yeni fikirler, onun için kafa uyuşturucu bir kulak uğultusu idi."- F. R. Atay
- uyuşturucu
- Hareketten, gereği gibi düşünmekten alıkoyan