Tom has no sense of shame.
- Tom'un utanma duygusu yok.
A shameless liar speaks smilingly.
- Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
Don't feel embarrassed. These things happen.
- Utanmayın. Olur böyle şeyler.
Tom thinks Mary won't be embarrassed.
- Tom, Mary'nin utanmayacağını düşünüyor.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
With joy and shame, she blushed to her ears.
- Sevinç ve utanç ile o, kulaklarına kadar kızardı.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
He is not ashamed of being poor.
- O, fakir olmaktan utanmıyor.
I'm not ashamed of my father's being poor.
- Babamın fakir olmasından utanmıyorum.