She kissed him without shame, on the mouth.
- Utanmadan onu ağızdan öptü.
Does your shame know no bounds?
- Utanma nedir bilmez misin sen?
Tom thinks Mary won't be embarrassed.
- Tom, Mary'nin utanmayacağını düşünüyor.
Don't feel embarrassed. These things happen.
- Utanmayın. Olur böyle şeyler.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
There is nothing you have to be ashamed of.
- Utanmak zorunda olduğun bir şey yok.
The man blushed like a boy.
- Adam bir çocuk gibi utandı.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
He was ashamed of the grades he got.
- Aldığı notlardan utandı.
I'm ashamed to say that it's true.
- Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.