Bu yol sizi oraya götürür.
- This road leads you there.
Yumi oraya kendi gitti.
- Yumi went there by herself.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
- He often eats breakfast there.
Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.
- Birds are singing here and there in the park.
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
- The man reading a book over there is my father.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
Masanın üzerinde bir kedi var.
- There's a cat on the table.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
- There's nothing that Tom can do about that.
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
Biz oradaki masada oturabilir miyiz?
- Can we sit at the table over there?
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
- He is older than the boy who is over there.
İşte hocamız geliyor.
- There comes our teacher.
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
- Answer me this. Did you see her there?
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
Hazine için orayı burayı kazdılar.
- They dug here and there for treasure.
There are beginning to be complications.