Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.
- She felt uneasy when the children did not come home.
Bazen gelecek ile ilgili huzursuzlanıyorum.
- I sometimes get uneasy about the future.
Sami gerçekten tedirgin hissetti.
- Sami felt really uneasy.
Onun mektuplarını gördüğünde kendini biraz tedirgin hissetti.
- When he saw her letter, he felt somewhat uneasy.
Seni ne rahatsız ediyor?
- What's making you uneasy?
Sami kendini gerçekten rahatsız hissetti.
- Sami felt really uneasy.
Endişe verici bir sessizlik vardı.
- There was an uneasy silence.
Tom Mary ile o konu hakkında konuşurken rahatsızlık hissetti.
- Tom felt uneasy talking to Mary about that matter.