Desperate men often do desperate things.
- Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.
Suicide is a desperate act.
- İntihar umutsuz bir eylemdir.
You're not that hopeless.
- O kadar umutsuz değilsin.
Tell her this is hopeless.
- Ona bunun umutsuz olduğunu söyle.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
The news dashed our hopes.
- Haber umutlarımızı yıktı.
I hope for your success.
- Ben sizin başarınız için umutluyum.
I had great expectations for Tom.
- Tom için büyük umutlarım vardı.
We remain hopeful that Tom will recover.
- Tom'un iyileşeceğine dair hâlâ umutluyuz.
Tom doesn't look very hopeful.
- Tom çok umutlu görünmüyor.
Our prospects for victory are excellent at the moment.
- Zafer umutlarımız şu anda mükemmel.
They were sanguine about the company's prospects.
- Onlar şirketin umutları hakkında iyimserdi.
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
To hope is better than to despair.
- Umutlanmak umutsuzluktan iyidir.