umutsuz

listen to the pronunciation of umutsuz
التركية - الإنجليزية
desperate

Desperate men often do desperate things. - Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.

Suicide is a desperate act. - İntihar umutsuz bir eylemdir.

hopeless

You're not that hopeless. - O kadar umutsuz değilsin.

Tell her this is hopeless. - Ona bunun umutsuz olduğunu söyle.

despondent
abject
desponding
desperateness
heavy hearted
remediless
futureless
past hope
bereft of hope
despairing
dead end
hopeless, desperate, despondent ümitsiz
bleak

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

blue
moody
Umut
(isim) Hope

The news dashed our hopes. - Haber umutlarımızı yıktı.

I hope for your success. - Ben sizin başarınız için umutluyum.

umutsuz girişim
nonstarter
umutsuz olmak
despair of
umutsuz aşk
hopeless love
umutsuz biçimde
hopelessly
umutsuz durum
(Argo) basket case
umutsuz duruma gelmek
(deyim) be at a dead end
umutsuz görünmek
(deyim) look bad
umutsuz kimse
desperado
umut
wish
umut
{i} expectation

I had great expectations for Tom. - Tom için büyük umutlarım vardı.

umut
{i} trust
umut
hopeful

We remain hopeful that Tom will recover. - Tom'un iyileşeceğine dair hâlâ umutluyuz.

Tom doesn't look very hopeful. - Tom çok umutlu görünmüyor.

umut
esperance
umut
{i} expectancy
umut
prospect

Our prospects for victory are excellent at the moment. - Zafer umutlarımız şu anda mükemmel.

They were sanguine about the company's prospects. - Onlar şirketin umutları hakkında iyimserdi.

umut
promise
'auszihtslo:s çaresiz, umutsuz
'Auszihtslo: 's helpless, hopeless
umut
out of hope
umut
to hope

I guess it was too much to hope for. - Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.

To hope is better than to despair. - Umutlanmak umutsuzluktan iyidir.

umut
hope that
umut
expectance
umut
hope; expectation
التركية - التركية
Düzeleceği veya iyileşeceği sanılmayan, ümitsiz
Umudu olmayan, hiç umudu kalmayan, ümitsiz, nevmit: "Pamuk tarlaları kavrulmuş, çocuklar hasta, kadınlar güçsüz, erler umutsuzdu."- N. Araz
Umudu olmayan, hiç umudu kalmayan, ümitsiz, nevmit
ümitsiz
umut
Ummaktan doğan güven duygusu, ümit
umut
Bu duyguyu veren kimse veya şey: "Bir tek umut, bir avuç askerde ve Mustafa Kemal denen bir isimdedir."- F. R. Atay
umut
Ummaktan doğan güven duygusu, ümit: "Bu umudum, şimdi yavaş yavaş ölüyor."- H. E. Adıvar
umut
Bu duyguyu veren kimse veya şey
umutsuz
المفضلات