تعريف umut في التركية الإنجليزية القاموس.
- (isim) Hope
The news dashed our hopes.
- Haber umutlarımızı yıktı.
Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
- Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
- wish
- trust
- esperance
- expectation
I had great expectations for Tom.
- Tom için büyük umutlarım vardı.
- prospect
Our prospects for victory are excellent at the moment.
- Zafer umutlarımız şu anda mükemmel.
What wonderful prospect is waiting for you on the other side of the door? None!
- Bu kapının ardında seni hangi parlak umutlar bekliyor? Hiç!
- promise
- expectance
- expectancy
- hope; expectation
- hopeful
Parents were hopeful about the future.
- Ebeveynler gelecek hakkında umutluydu.
We remain hopeful that Tom will recover.
- Tom'un iyileşeceğine dair hâlâ umutluyuz.
- out of hope
- to hope
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
To hope is better than to despair.
- Umutlanmak umutsuzluktan iyidir.
- hope that
- umut etmek
- hope
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
- umut etmek
- wish
- umut kırıcı
- disappointing
That would be terribly disappointing.
- Bu son derece umut kırıcı olurdu.
- umut ışığı
- silver lining
- umut etmek
- trust
- umut veren
- promising
Sami was a promising cardiologist.
- Sami umut veren bir kardiyologdu.
- umut veren
- encouraging
- umut veren
- hopeful
- umut verici
- encouraging
- umut verici
- promising
Now he is recognized as one of the most promising writers.
- O, şimdi en umut verici yazarlardan biri olarak tanınmaktadır.
He's a very promising young man.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.
- umut vermek
- give hope to
- umut ışığı
- ray of hope
- umut ışığı
- a ray of hope
- umut bağlamak
- hopes to
- umut kapısı
- gate of hope
- umut verme
- hopefulness
- umut bağlanan kimse
- white hope
- umut beslemek
- cherish the hope
- umut dolu bir gelecek
- a rosy future
- umut dolu olmak
- be full of hope
- umut etmek
- 1. to hope. 2. to expect
- umut etmek
- to hope
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
- umut fakirin/garibin ekmeğidir
- (Atasözü) It's the hope of success that keeps a poor man going
- umut kaybetmek
- lose hope
- umut kesmek
- despond
- umut kırıcı
- (Turizm) anticlimactic
- umut vadetmek
- show promise
- umut verici
- hopeful, promising
- umut verici bir tablo çizmek
- paint a promising picture
- umut verici bir şekilde
- promisingly
- umut verici şey
- promise
- umut verip kıvrandırarak
- tantalisingly
- umut vermek
- give hope
- umut vermek
- promise
- umut vermek
- show some promise
- umut vermek
- to give hope to
- umut vermeyen
- unpromising
- umut vermeyen
- uninspiring
- umut vermeyen
- hopeless
- umut ışığı
- gleam of hope
- umut ışığı
- a glimmer of hope
- boş umut
- vain hope
- yeni umut
- new hope
- umut verici
- rosy
- umut verici
- bright
- Umut ışığı
- (deyim) ligth at the end of the tunnel
You shouldn't give up, because there is always a light at the end of the tunnel.
- umut verici
- hopeful
- umutlar
- hopes
- bir parça umut
- faint hope
- boş umut
- will o' the wisp
- güçlü umut
- lively hope
- uzak umut
- faint hope
- yaşanabileceği umut edilen süre
- expectation of life
- yok etmek (duygu, umut vb'ni)
- quash