ulaştırmak

listen to the pronunciation of ulaştırmak
التركية - الإنجليزية
clock
to transport or convey (something) to
to communicate, to transport, to transmit, to convey
convey
transmit
(Ticaret) transport
lead
ulaş
{f} reach

We will reach London before dark. - Hava kararmadan önce Londra'ya ulaşacağız.

You can reach the village by bus. - Otobüsle köye ulaşabilirsin.

doruğa ulaştırmak
crown
ulaş
got through

What you said really got through to Tom. - Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.

ulaş
{f} arriving

The storm prevented us from arriving on time. - Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.

The storm prevented her from arriving on time. - Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.

ulaş
attain

She attained her success through hard work. - Başarısına çok çalışarak ulaştı.

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

ulaştırma
{i} transmission
ulaş
get through

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through - Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. - Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.

ulaş
{f} reaching

We have had difficulty reaching you by phone. - Sana telefonla ulaşmakta zorluk çektik.

I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal. - Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.

ulaş
{f} total

The total amounted to 100 dollars. - Toplam 100 dolara ulaştı.

The total bill for drinks came up to 7000 dollars. - İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.

ulaş
gotten through
ulaş
got at
ulaş
arrive

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

Yesterday I arrived in Tokyo. - Dün Tokyo'ya ulaştım.

ulaş
{f} totaled
ulaş
get at

He was too short to get at the grapes. - Üzümlere ulaşamayacak kadar kısaydı.

He is too short to get at the book on the shelf. - Raftaki kitaba ulaşamayacak kadar çok kısa.

ulaş
run into
ulaş
arrive in

I'll arrive in Boston at about 2:30. - Yaklaşık 2.30'da Boston'a ulaşacağım.

No ship could arrive in Cuba. - Hiçbir gemi Küba'ya ulaşamadı.

çözüme ulaştırmak
iron out
çözüme ulaştırmak
Resolve
doruğa ulaştırmak
climax
iş kayıtlarını AB standartlarına ulaştırmak
(Hukuk) to bring the business register up to EU standards
sonuca ulaştırmak
carry through
ulaştırma
communications, transportation
ulaştırma
(Hukuk) transport

Bicycles are a form of transportation that provides exercise and does not emit pollution. - Bisikletler egzersiz sağlayan ve kirliliği yaymayan bir ulaştırma şeklidir.

By what means of transport did you get here? - Hangi ulaştırma aracıyla buraya geldin?

ulaştırma
communication
التركية - التركية
Ulaşmasını sağlamak
(Osmanlı Dönemi) BELL
(Osmanlı Dönemi) MESRUDE
(Osmanlı Dönemi) SIKKE
(Osmanlı Dönemi) HETL
(Osmanlı Dönemi) IDAFE
ULAŞTIRMA
(Hukuk) Nakliyat;insanların veya yüklerin gidecekleri yere götürülmesi için gerekli faaliyet
Ulaştırma
isal
Ulaştırma
(Osmanlı Dönemi) TESELSÜL
Ulaştırma
münakalat
ulaştırma
Ulaştırmak işi. İnsanların, malların, haberlerin ulaşmasını sağlayan işlerin ve araçların tümü, münakalat
ulaştırma
Ulaştırmak işi
ulaştırma
İnsanların, malların, haberlerin ulaşmasını sağlayan işlerin ve araçların tümü, münakalât
ulaştırma
Orduda malzeme ve personel taşıma işlerini sağlayan sınıf
ulaştırma
(Osmanlı Dönemi) îsâl