ulaşma

listen to the pronunciation of ulaşma
التركية - الإنجليزية
accession
access

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

access; communications
attainment
{i} reach

After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain. - Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.

If every user added twenty a day to Tatoeba, it might be possible to reach one million sentences by Christmas. - Eğer her kullanıcı Tatoeba'ya günde yirmi ilave yaparsa, Noel'e kadar bir milyon cümleye ulaşmak mümkün olabilir.

acces

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

arrival
{i} reaching

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

They succeeded in reaching the mountain summit, but had an accident when coming back down. - Dağın zirvesine ulaşmayı başardılar, ama geri inerken bir kaza geçirdiler.

runout
ulaşmak
reach

The island is easy to reach by boat. - Adaya tekne ile ulaşmak kolaydır.

If every user added twenty a day to Tatoeba, it might be possible to reach one million sentences by Christmas. - Eğer her kullanıcı Tatoeba'ya günde yirmi ilave yaparsa, Noel'e kadar bir milyon cümleye ulaşmak mümkün olabilir.

ulaşmak
arrive

Firefighters are trying desperately to reach the scene of the accident. Let's hope they arrive before it's too late! - İtfaiyeciler umutsuzca olay yerine ulaşmak için çalışıyorlar. Umarız çok geç olmadan varırlar!

ulaşmak
attain

In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work. - İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.

We concluded that mutual aid was essential for attaining the goal. - Biz hedefe ulaşmak için karşılıklı yardımın gerekli olduğu sonucuna vardık.

ulaşmak
get at

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

ulaş
{f} reach

You can reach the village by bus. - Otobüsle köye ulaşabilirsin.

It was already twelve when he reached home. - Eve ulaştığında saat zaten on ikiydi.

ulaşmak
{f} come
ulaş
got through

What you said really got through to Tom. - Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.

ulaş
{f} arriving

The storm prevented us from arriving on time. - Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.

The storm prevented her from arriving on time. - Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.

ulaşmak
achieve

They are trying to cozy up to imperialist forces in order to achieve their political aims. - Onlar politik amaçlarına ulaşmak için sömürgeci güçlere yaranmaya çalışmaktadırlar.

It's hard to achieve happiness. - Mutluluğa ulaşmak zor.

ulaşmak
get through to
ulaşmak
get through
ulaşmak
{f} approach
ulaş
attain

She attained her success through hard work. - Başarısına çok çalışarak ulaştı.

At last he attained his goal. - Sonunda o, amacına ulaştı.

ulaşmak
arrive at
ulaşmak
get

It was hard for them to get to the island. - Adaya ulaşmak onlar için zordu.

It took me an hour and a half to get there by car. - Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.

ulaşmak
total
ulaşmak
arrive in
ulaşmak
bottom
ulaşmak
run into
ulaşmak
notch up
ulaşmak
recure
ulaş
get through

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. - Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through - Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.

ulaş
{f} reaching

They succeeded in reaching the mountain summit, but had an accident when coming back down. - Dağın zirvesine ulaşmayı başardılar, ama geri inerken bir kaza geçirdiler.

I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal. - Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.

ulaş
{f} total

Our team achieved five medals in total. - Ekibimiz toplamda beş madalyaya ulaştı.

The total amounted to 100 dollars. - Toplam 100 dolara ulaştı.

ulaş
gotten through
ulaş
got at
ulaş
arrive

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

We arrived at Viracopos at one o'clock in the morning. - Viracopos'a sabah saat birde ulaştık.

ulaş
{f} totaled
ulaş
get at

He was too short to get at the grapes. - Üzümlere ulaşamayacak kadar kısaydı.

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

ulaş
run into
ulaş
arrive in

I'll arrive in Boston at about 2:30. - Yaklaşık 2.30'da Boston'a ulaşacağım.

I believe she'll arrive in a short time. - Ben onun kısa sürede ulaşacağına inanıyorum.

ulaşmak
gain
ulaşmak
get to

Can you tell me which bus or train I can take to get to the town centre? - Kent merkezine ulaşmak için hangi otobüs veya trene binebileceğimi bana söyleyebilir misin?

Tom climbed up a ladder to get to the roof. - Tom çatıya ulaşmak için merdivene tırmandı.

ulaşmak
come to
ulaşmak
carry
ulaşmak
hit
ulaşmak
turn
ulaşmak
to attain (a goal)
ulaşmak
be reunited with (someone)
ulaşmak
reach, be long enough to reach
ulaşmak
reach, arrive at
amacına ulaşma
fruition
eski gücüne ulaşma
comeback
gel-git ulaşma noktası
(Askeri) tidal reach
olağan ulaşma yolları
usual channels
ulaşmak
live up to

It is very hard to live up to your reputation. - Ününüze ulaşmak çok zor.

ulaşmak
to reach, be long enough to reach
ulaşmak
(toplamı) aggregate
ulaşmak
to reach, arrive at
ulaşmak
come up to
ulaşmak
to be reunited with (someone)
ulaşmak
win

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Ben rüzgarın yönünü değiştiremem, ama her zaman benim hedefe ulaşmak için benim yelkenleri ayarlayabilirim.

ulaşmak
figure out at
ulaşmak
come at
ulaşmak
come up with
ulaşmak
effect
ulaşmak
to arrive (at/in), to reach, to hit; to attain, to reach, to get
ulaşmak
(Hukuk) achieve, attain
ulaşmak
strike
التركية - التركية
Ulaşmak durumu
Ulaşmak durumu: "On yedinci yüzyıldan beri batı Yeni Çağ'a ulaşma yolundadır."- F. R. Atay
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) CEVH
Ulaşmak
ark
Ulaşmak
(Hukuk) VASIL OLMAK
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) ISHAR
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) ISALET
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) METT
ulaşmak
Birbirine katılmak, dökülmek
ulaşmak
Yetişmek
ulaşmak
Varmak, gelmek: "Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum."- R. H. Karay
ulaşmak
Elde etmek, erişmek
ulaşmak
Varmak, gelmek
ulaşma
المفضلات