Actually, I do have one small complaint.
- Aslında, ufak bir şikayetim var.
We have small chance to win.
- Kazanmak için ufak bir şansımız var.
There is little hope that he will succeed.
- Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
He made a little statue out of soft clay.
- O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
Don't worry about the minor details.
- Ufak detaylar hakkında endişelenme.
The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi ufak bir skandala neden oldu.
I am grudged even the least bit of happiness.
- En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
Tom is petty, isn't he?
- Tom ufak tefek, değil mi?
I don't have the slightest idea what to do.
- Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yok.
He's offended at the slightest thing, he takes exception to nearly everything we say to him.
- O en ufak bir şeye darılıyor, ona söylediğimiz yaklaşık her şeye itiraz ediyor.