تعريف tutmak في التركية الإنجليزية القاموس.
- hold
The handle of this pan is easy to hold.
- Bu tavanın sapını tutmak kolaydır.
I just want to hold her hand.
- Sadece onun elini tutmak istiyorum.
- keep
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
I didn't mean to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak niyetinde değildim.
- held
- book
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
- hire
Tom wanted to hire us both, but he said he could only hire one of us.
- Tom ikimizi de tutmak istedi, ancak yalnızca bizden birini tutabileceğini söyledi.
It wasn't my idea to hire her.
- Onu tutmak benim fikrim değildi.
- aggregate
- seize
- rent
- last
- work
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
He had worked hard to keep Kansas peaceful.
- Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
- sticking
- maintain at
- approve of
- make sick
- take hold of
- (Konuşma Dili) hold by
- retain
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
- iyi tutmak
- attack
- (İnşaat) trap
- fix
- hold down
- fit
- bridle
- employ
- maintain
- play
- take up
- hold on
- ad here
- grab
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
- hold on to
- hang on
- intercept
- expose
- deem
- stand for
- (Dilbilim) pick up
- clasp
- stay
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
- go over
- (deyim) catch hold of
- (Argo) nail
- amount to
- like
I'd like to keep it that way.
- Bunu o şekilde tutmak istiyorum.
I'd like to keep expenses down.
- Giderleri düşük tutmak istiyorum.
- (deyim) carry out
- sustain
- corral
- cost
- take effect
- have
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
- stop
- possess
- make
I make sure to keep my computer secure.
- Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
Don't make promises that you don't intend to keep.
- Tutmak niyetinde olmadığın sözler verme.
- to have (a steady job)
- to gain (weight), put on (weight): Bu et tutmamış davarı satalım. Let's sell these skinny cows
- to be seized with (the hiccups, fit of coughing, etc.): O sırada onu öyle bir gülme krizi tuttu ki odadan çıkmak zorunda kaldı. At that point she got the giggles so bad that she had to leave the room
- to detain (someone); to hold (someone) up
- to look after, watch over (someone)
- (for something) to take up (so much space)
- to hunt: kuş tutmak to hunt birds
- (para) be
- choke off
- claw hold of
- to hold back; to restrain
- check
- tot up
- (for someone) to get (malaria): Dursun'u sıtma tutmuş. I hear Dursun's got malaria
- (dil) guard
- choke
- dengede tutmak
- balance
- hariç tutmak
- exclude
- tutmak (elle)
- grab
- tutmak (oruç)
- observe
- tutmak dil
- guard
- tutanak tutmak
- minute
- tuzak tutmak
- trap
- tutanak tutmak
- write a minute
- tutanak tutmak
- to take the minutes (down); to take a/the statement down zabıt tutmak
- tutanak tutmak
- take the statement down
- tutanak tutmak
- take the minutes
- tutanak tutmak
- take the minutes down
- tutanak tutmak
- take a statement down
- tutarakı tutmak
- 1. to have a seizure. 2. to have a fit of obstinacy
- tutarıkı tutmak
- 1. to have a seizure. 2. to have a fit of obstinacy
- tutuklu olarak tutmak
- (Kanun) hold for trial
- ışık tutmak
- shed
- akılda tutmak
- store
- yas tutmak
- mourn
Sami came to mourn Layla.
- Sami, Leyla'ya yas tutmak için geldi.
- tutma
- retention
- zabıt tutmak
- minute
- dışında tutmak
- leave out
- hakkı saklı tutmak
- reserve
- hesabını tutmak
- score
- kendini tutmak
- hold back
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
- tarafını tutmak
- (Hukuk) uphold
- tut
- held
The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturuldu.
She held my arm firmly.
- O, kolumu sımsıkı tuttu.
- tutma
- {i} hold
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
Tom tried to hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
- baskı altında tutmak
- repress
- işleme tabi tutmak
- process
- tutma
- {i} take
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
Why do you want to take a taxi?
- Neden bir taksi tutmak istiyorsun?
- yerini tutmak
- compensate
- eşit tutmak
- equate
- muaf tutmak
- rescue
- topa tutmak
- hail
- rekoru elinde tutmak
- (Pisikoloji, Ruhbilim) hold a record
- bir tutmak
- identify
- ayrı tutmak
- sequester
- aziz tutmak
- cherish
- dışında tutmak
- exclude
- göz önünde tutmak
- reckon with
- gözaltında tutmak
- keep under surveillance
- kin tutmak
- hold a grudge
- kira ile tutmak
- hire
- nasır tutmak
- callous
- saat tutmak
- minute
- tabi tutmak
- subject to
- telif hakkını saklı tutmak
- copyright
- üstün tutmak
- choose
- ışık tutmak
- a) to shed light (on) b) to light the way (for)
- el üstünde tutmak
- pet
- tut
- {f} fix
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
- adam tutmak
- mark a man
- avukat tutmak
- instruct a solicitor
- bir yerde tutmak
- store
- birbirini tutmak
- tie in
- defter tutmak
- keep book
- defter tutmak
- keep the accounts
- dost tutmak
- make friends
- elde tutmak
- retain
- elinde tutmak
- monopolize
- elinde tutmak
- (Dilbilim) keep hold of
- elinden tutmak
- help
- elinden tutmak
- own
- elinden tutmak
- possess
- elini çabuk tutmak
- hurry up
- elini çabuk tutmak
- get a move on
- elini çabuk tutmak
- jump to it
- elini çabuk tutmak
- come on
- evin yolunu tutmak
- make for home
- güncel tutmak
- keep up-to-date
- güçlü tutmak
- sustain
- gıcık tutmak
- cough
- kendini tutmak
- control oneself
- kin tutmak
- nurture resentment against
- kin tutmak
- develop a grudge(against)
- kin tutmak
- nurse a grudge (against)
- kira ile tutmak
- rent
- mesken tutmak
- dwell in
- mesul tutmak
- (Kanun) impeach
- metres tutmak
- keep a mistress
- muaf tutmak
- be exempt
- muaf tutmak
- be exempt from
- muaf tutmak
- privilege
- muaf tutmak
- exempt from
- niyet tutmak
- wish a wish
- niyet tutmak
- make a wish
- olta ile tutmak
- hook
- soru yağmuruna tutmak
- barrage
- soru yağmuruna tutmak
- fire questions
- sorumlu tutmak
- put the blame on
- sıkı tutmak
- grasp
- sıkı tutmak
- hang on
- sımsıkı tutmak
- (Dilbilim) hang on to
- sımsıkı tutmak
- clasp
- sımsıkı tutmak
- cling
- sınırlı tutmak
- cramp
- sır tutmak
- keep secret
- tabi tutmak
- put to
- taraf tutmak
- support
- taraf tutmak
- take a stand
- taraf tutmak
- (Kanun) favour
- temiz tutmak
- keep it clean
- teste tabi tutmak
- test
- tut
- cost
How much will it cost you to go by air?
- Hava yoluyla gitmen ne kadar tutar?
The cost of the air fare is higher than of the rail fare.
- Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.
- tutma
- suppress
- tutma
- (Spor) lift
- tutma
- rent
- tutma
- conservation
- tutma
- set
- tutma
- grapple
- tutma
- (Biyokimya) fixation
- tutma
- fit
- tutma
- grip
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
- yağmuruna tutmak
- rain
- yekun tutmak
- aggregate
- yerinde tutmak
- (Askeri,Teknik) immobilize
- yerinde tutmak
- retain
- yerini tutmak
- substitute for
- yosun tutmak
- moss
- yurt tutmak
- settle in
- yüz tutmak
- begin
- tut
- hold down
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
- tut
- got hold of
- tut
- {f} restrained
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
- tut
- {f} sustaining
- tut
- {f} hold
I hope I can hold on to my job.
- Sanırım mesleğime tutunabilirim.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
- tut
- choke back
- tut
- {f} withholding
- tut
- {f} withheld
- tut
- restrain
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
- tut
- retain
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
- tut
- get hold of
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
- tut
- {f} retained
- tut
- maintain at
- tut
- {f} holding
My brother is holding a camera in his hand.
- Erkek kardeşim elinde bir kamera tutuyor.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
- tut
- withhold
- tut
- hold back
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
- tut
- held down
- tut
- held back
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
- tut
- {f} seizing
- tutma
- detention
- tutma
- check
- tutma
- adsorption
- tutma
- support
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
- tutma
- {i} keeping
Tom isn't good at keeping secrets.
- Tom sır tutmakta iyi değildir.
Keeping a diary is a good habit.
- Bir günlük tutmak iyi bir alışkanlıktır.
- tutma
- {i} seizing
- tutma
- clutch
- tutma
- charter
- tutma
- catchment