Tom feels passionately about this.
- Tom bu konuda tutkuyla hissediyor.
Tom and Mary passionately kissed each other.
- Tom ve Mary birbirlerini tutkuyla öptüler.
The art of recognizing matsutake mushrooms became my passion, culminating in my writing a book on it.
- Matsutake mantarlarını tanıma sanatı benim tutkum oldu, bu tutku ona dair bir kitap yazmamla sonuçlandı. .
What are some things you are passionate about?
- Tutkulu olduğun bazı şeyler nedir?
Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
- Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
She has a desire to be wealthy.
- Onun zengin olmak için bir tutkusu var.
Tatoeba is not a cult.
- Tatoeba bir tutku değildir.
He had the ambition to be prime minister.
- Başbakan olma tutkusunu taşıyordu.
This is my life's ambition.
- Bu benim yaşam tutkum.
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
- Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.