Geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back.
Geri dönmek zorunda kalacağız.
- We're going to have to turn back.
Bu cömert bir teklif fakat onu geri çevirmek zorundayım.
- That's a very generous offer, but I have to turn it down.
Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
- You have to turn words into deeds.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Mart 1841 sonlarına doğru onun soğuk algınlığı pnömoniye dönüştü.
- Late in March 1841, his cold turned into pneumonia.
Sonunda onun sırasıydı.
- It was her turn at last.
Şarkı söyleme sırası senin.
- It's your turn to sing.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
Yüzyılın dönümünde çocuklar hâlâ fabrikalarda çalışıyordu.
- At the turn of the century, children still worked in factories.
Bu onun hayatının dönüm noktasıydı.
- This was the turning point of his life.
Haberleri açmak istemiyorum.
- I don't want to turn on the news.
Radyoyu açmak için butona bastım.
- I pressed the button to turn the radio on.
Ağaçların yaprakları sonbaharda sarıya döner.
- The leaves of the trees turn yellow in fall.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Dışarı çıkmadan önce gazın kapatıldığından emin olmak için kontrol etmeyi unutma.
- Remember to check to make sure the gas has been turned off before you go out.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Atlarımıza nöbetleşe baktık.
- We took care of our horses by turns.
Mary ve kız kardeşi, hasta annelerine nöbetleşe baktılar.
- Mary and her sister took turns at looking after their sick mother.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Tom Mary'ye bakmak için geriye döndü.
- Tom turned around to face Mary.
Tom'a bakmak için onların hepsi döndü.
- They all turned to look at Tom.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to turn you down.
Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to turn down his help.
Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make dinner tonight?
İş yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to deal?
Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Şaşırtıcı şekilde, onun bir hırsız olduğu ortaya çıktı.
- Surprisingly enough, he turned out to be a thief.
Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.
- Tom doesn't know how things turned out this way.
Köşeyi dönünce, evimi bulacaksın
- Turning the corner, you will find my house.
Sola dönersen, bir kahve dükkânı bulursun.
- Turning to the left, you will find a coffee shop.
Sola dönerseniz, postaneyi bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the post office.
Dünya sadece bir kitap gibidir ve attığın her adım bir sayfa çevirmek gibidir.
- The world is just like a book, and every step you take is like turning a page.
Afrika'ya gezimiz bir felakete dönüşüyor.
- Our trip to Africa is turning into a catastrophe.
Nicolas Flamel kurşunu altına dönüştürmeyi hayal etti.
- Nicolas Flamel dreamed of turning lead into gold.
Dönmeden önce diğer sürücüleri uyarmak için sinyal lambalarını yak.
- Before turning, put on your blinkers to warn other drivers.
O, sola dönme yerine sağa döndü.
- He turned to the right instead of turning to the left.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..