Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Ne kadar hüzünlü ve acıklı!
- How sad and pathetic!
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Bu öylesine hüzünlü bir hikaye.
- This is such a sad story.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
- I saw the mark of sadness that had remained on her face.
Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
- She helped him overcome his sadness.