Tom gerçekten sıkıntılıydı.
- Tom was genuinely troubled.
Tom hiç sıkıntılı görünmüyor.
- Tom doesn't look troubled at all.
Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- I am sorry to have troubled you.
Seni çok fazla rahatsız ettiğim için üzgünüm.
- I am sorry that I have troubled you so much.
Bulanık sularda balık tutmaya mı çalışıyorsun?
- Are you trying to fish in troubled waters?
Haberden çok rahatsız oldum.
- I felt very troubled by the news.
Başkan Van Buren rahatsızdı.
- President Van Buren was troubled.
Tom'un sıkıntılı bir geçmişi var.
- Tom has a troubled past.
Tom çok sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks very troubled.
Tom'un sıkıntılı bir geçmişi var.
- Tom has a troubled past.
Tom çok sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks very troubled.
Neden bu kadar sıkkınsın?
- Why are you so troubled?
Dan, Linda'nın sorunlu geçmişi hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalıştı.
- Dan attempted to find out more about Linda's troubled past.
Tom sorunlu bir çocuktu.
- Tom was a troubled child.
O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- She was always willing to help people in trouble.
O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- He was always ready to help people in trouble.
Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
- The rich have trouble as well as the poor.
Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
- The trouble is that my son does not want to go to school.
O pastayı yediysen başın belada!
- You're in trouble if you ate that cake!
Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
- The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
O, arkadaşını havaalanında karşılama zahmetine katlandı.
- She took the trouble to meet her friend at the airport.
Lezzetli yemeklerinizi hazırlama zahmetine girdiğiniz için teşekkür ederim.
- Thank you for taking the trouble to prepare your delicious meals.
Patronu gerçeği öğrendiğinde yalan onun başını belaya soktu.
- The lie got him in trouble when his boss found out the truth.
Benim her zaman başım belada.
- I am forever in trouble.
Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım.
- I could tell at a glance that she was in trouble.
Bana daha fazla sıkıntı verme.
- Don't give me any more trouble.
Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
- It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
İşle ilgili biraz sorunum var.
- I had some trouble with the work.
O, burada karışıklık çıkarmaya çalışıyor.
- He's here trying to stir up trouble.
Bana daha fazla sıkıntı verme.
- Don't give me any more trouble.
Onlar bize çok az sıkıntı verdi.
- They gave us very little trouble.
Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
- Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
Uyumada problem yaşıyor musun?
- Do you have trouble sleeping?
Tom asla onun hayatında bir problem içinde olmadı.
- Tom has never been in trouble in his life.
Nefes almada zorluk çekiyorum.
- I've been having trouble breathing.
Tom ciddi bir zorluk içinde.
- Tom is in serious trouble.
O kelimeyi telaffuz etmede her zaman güçlük yaşıyorum.
- I always have trouble pronouncing that word.
Ben seni anlamakta güçlük çekiyorum.
- I'm having trouble understanding you.
Her zor durumda olduğunda o yanında oldu.
- She stood by him whenever he was in trouble.
O pastayı yediysen başın belada!
- You're in trouble if you ate that cake!
Benim her zaman başım belada.
- I am forever in trouble.
Tom bela aramak için bugün buraya geldi.
- Tom came here today looking for trouble.
O bela aramak için geldi.
- He came to look for trouble.
I better go pour oil on those troubled waters the children are making over there.
... and my question to you it you indicated the troubled twenty of them ...