to uncover; to reveal; as, to bare one's teeth, to bare one's soul

listen to the pronunciation of to uncover; to reveal; as, to bare one's teeth, to bare one's soul
الإنجليزية - التركية

تعريف to uncover; to reveal; as, to bare one's teeth, to bare one's soul في الإنجليزية التركية القاموس.

bare
{f} çıkarmak
bare
{s} çıplak

Çıplak ayakla sıcak kumda yürüyemeyiz. - We cannot walk on the hot sand with bare feet.

O, çıplak elleriyle onu boğdu. - She choked him with her bare hands.

bare
{s} yalın

Tom asla yalın ayak yürümez. - Tom never walks barefoot.

O kadar ürkmüştü ki yalınayak dışarı koştu. - He was so startled that he ran outside barefoot.

bare
{s} bomboş

Süpermarketteki raflar neredeyse bomboştu. - The shelves in the supermarket were almost bare.

Bir kase meyvenin dışında mutfak masası bomboştu. - The kitchen table was bare except for a bowl of fruit.

bare
{s} tamtakır
bare
(Tarım) daz
bare
üssüz
bare
kaplamasız
bare
boş

Taşındığımızda daire tamamen boştu. - The apartment was completely bare when we moved in.

Raflar oldukça boştu. - The shelves were pretty bare.

bare
açmak
bare
hayasız
bare
{s} azıcık
bare
yüzsüz
bare
çıplak,v.göster: adj.çıplak
bare
peçesiz
bare
havı dökülmüş
bare
f., eski, bak. bear 2
bare
yalınayak

O zamanlar âdet olduğu üzere, yalınayaktı. - Her feet were bare, as was the custom in those days.

Tom yalınayak yürümeye alışkın değildir. - Tom isn't accustomed to walking barefooted.

bare
{s} yapraksız

Ağaçlar yakında yapraksız olacak. - The trees will soon be bare.

Ağaçlar zaten yapraksız. - The trees are already bare.

الإنجليزية - الإنجليزية
bare