تعريف to trifle في الإنجليزية التركية القاموس.
- sport
- spor
Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
- Football is the most known sport in the world.
Kırmızı bir spor araba aldım.
- I bought a red sports car.
- trifle
- {f} önemsememek
- trifle
- {i} önemsiz şey
Erkek kardeşi ile önemsiz şeyler hakkında sık sık tartışır.
- He often quarrels with his brother about trifles.
Önemsiz şeyler üzerinde birbirleriyle ağız dalaşına girdiler.
- They fell out with each other over trifles.
- sport
- {i} örnek insan
- trifle
- çarçur etmek
- trifle
- pandispanya
- trifle
- meyveli tatlı
- trifle
- harcamak
- trifle
- dalga geçmek
- trifle
- ıvır zıvır
Hayatı mutlu etmek için gündelik ıvır zıvırı sevmelisin.
- In order to make life happy, you must love the everyday trifles.
Böyle ıvır zıvır için bu kadar çok para ödemek cinayettir.
- It is criminal to pay so much money for such trifles.
- trifle
- oynamak
- sport
- gırgır kimse
- sport
- eğlenmek
- sport
- sportmen kimse
- sport
- şaka kaldıran kimse
- trifle
- {f} dalga geç
Tom, onunla dalga geçilecek biri değil.
- Tom is not to be trifled with.
- trifle
- {i} önemsiz
Önemsiz şeyler üzerinde birbirleriyle ağız dalaşına girdiler.
- They fell out with each other over trifles.
Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.
- I know better than to quarrel with her about trifles.
- trifle
- bir tür jöle
- sport
- {f} şaka söylemek
- sport
- {i} şaka
- sport
- kdili
- sport
- {i} oyuncak
- sport
- (Tıp) Aslından başka türlü olmak
- sport
- (Tıp) Asıl halinden değişik şeklide meydana gelen hayvan veya bitki, hilkat garibesi
- sport
- {f} övünmek
- sport
- {f} takılmak
- sport
- eğlence konusu
- sport
- (fiil) spor yapmak, şaka söylemek, eğlenmek, takılmak, övünmek, gösteriş yapmak
- sport
- alay mevzuu
- sport
- (isim) spor, eğlence, oyun, şaka, centilmen, örnek insan, oyuncak, sporsever, zevk düşkünü kimse, soyundan farklı özellikler gösteren canlı
- sport
- değşinme
- trifle
- {i} ucuz süs
- trifle
- {i} pandispanyalı tatlı
- trifle
- {i} az miktar
- trifle
- şaka yapmak
- trifle
- {f} üşengeçlik etmek
- trifle
- {f} oyalanmak
- trifle
- kalay ve kurşun alaşımı
- trifle
- {i} değersiz şey
- trifle
- {i} İng. pandispanya, kremşantiyi ve meyve ile yapılan bir tatlı
- trifle
- {i} ucuz ve adi süs eşyası
- trifle
- pandispanya ve meyvalardan yapılan bir çeşit tatlı
- trifle
- {f} boş konuşmak
- trifle
- cüzi şey
- trifle
- trifle with önem
- trifle
- oyalamak
- trifle
- {f} hafife almak
- trifle
- boş şeyler konuşmak
- trifle
- boşuna harcamak
- trifle
- {i} küçük şey
Küçük şeyler hakkında yaygara koparmayın.
- Don't make a fuss about trifles.
Küçük şeylerle onu rahatsız etmeyin.
- Don't trouble him with trifles.