Her yıl, örgüt Frizyen dilinde yazılmış kitapları satmak için kapıdan kapıya giden gönüllülerle ilgili çok sayıda toplantı organize eder.
- Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books.
Biz binayı satmak zorunda kaldık çünkü onu zararda işlettik.
- We had to sell the building because for years we operated it in the red.
Bu, piyasadaki en iyi amplifikatör.
- This is the best amplifier on the market.
O aslında serbest piyasa sistemini destekledi.
- He basically supported the free market system.
Tom'un işi ikinci-el arabalar satmaktır.
- Tom's work is selling second-hand cars.
Tom'un sağlık giderlerini karşılamak için arabasını satmak zorunda kaldığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom had to sell his car in order to raise money for medical expenses.
Çarşıdaki bir arkadaş, sandıktaki paradan daha iyidir.
- A friend in the market is better than money in the chest.
O, pazarlama bölümü yöneticisidir.
- He is the manager of the marketing department.
Düşen faiz oranları otomobil pazarını canlandırdı.
- Falling interest rates have stimulated the automobile market.
Alışverişe kim gider?
- Who goes to the market?
Çocuklar için alışveriş yapmıyoruz.
- We don't market to children.
New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
- The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
- In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
O, satmak için sığır besler.
- He breeds cattle for market.
Ben çevrimiçi giysi satarım.
- I sell clothing online.
O, eczanede ilaç satıyor.
- She sells medicine in the pharmacy.
O oyuncak çok satılıyor.
- That toy is selling like hot cakes.
Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
- The toy seller was very friendly.
Sahibi evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It will be hard to convince the owner to sell his house.
Tom'u evini satmak için ikna etmek zor olacak.
- It'll be hard to convince Tom to sell his house.
Çalışarak, pazarlarımızı genişletebiliriz.
- With work, we can expand our markets.
İthalatlar için pazarlar geliştirmek için epeyce çaba sarfedilmektedir.
- Many efforts have been make to develop market for imports.
Onlar sadece kitap satışıyla ilgileniyordu.
- They were only interested in selling books.
18 yaşından küçüklere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.
- We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
We marketed more this quarter already then all last year!.
This is going to be a tough sell.
My boss is very old-fashioned and I'm having a lot of trouble selling the idea of working at home occasionally.
This old stock will never sell.
I don't know what she was selling when she pretended she liked him.
... So it's-- we better sell a lot in the Bay Area. ...
... I need to sell my business. ...