to print or broadcast in the media

listen to the pronunciation of to print or broadcast in the media
الإنجليزية - التركية

تعريف to print or broadcast in the media في الإنجليزية التركية القاموس.

run
{f} koş

Lütfen sınıfta koşmayın. - Please don't run in the classroom.

O her sabah koşmaya gider. - She goes running every morning.

run
döndürmek
run
(Bilgisayar) başla

Onlar koşmaya başladılar. - They started running.

Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı. - Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking.

run
uğramak
run
istek
run
çay

Yarışı koştuktan sonra, Jane iki bardak arpa çayı içti. - Having run the race, Jane had two glasses of barley tea.

run
{i} gösterim
run
{f} adaylığını koymak

O, başkanlığa adaylığını koymak istiyor. - He wants to run for President.

Tom sınıf başkanlığı için adaylığını koymak istiyor. - Tom wants to run for class president.

run
(Tekstil) pasaj, çorap kaçığı
run
(isim) koşu, koşma, yarış, sefer, seyir, gezinti, kaçamak, talep, kaçık, çorap kaçığı, rağbet, otlak, kümes bahçesi, verim, gösterim, süre, devam süresi, sürü, balık sürüsü, çoğunluk, maden damarı, dere, çay, akış
run
{i} çorap kaçığı
run
(İnşaat) çalışmak, koşmak
run
seğirtme
run
{f} geçip gitmek
run
{f} geçerli olmak
run
{f} işlemek, çalışmak; işletmek, çalıştırmak: Who is running this
run
{i} seyir
run
koşulan veya gidilen mesafe
run
{f} kaçakçılığını yapmak
run
{i} yarış

Yarışta koştuktan sonra bitkindim. - I was exhausted after running the race.

10 millik bir yarışı koşmak için yeterince güçlüydü. - She was strong enough to run a 10-mile race.

الإنجليزية - الإنجليزية
run
to print or broadcast in the media

    الواصلة

    to print or broad·cast in the Me·di·a

    التركية النطق

    tı prînt ır brôdkäst în dhi midiı

    النطق

    /tə ˈprənt ər ˈbrôdˌkast ən ᴛʜē ˈmēdēə/ /tə ˈprɪnt ɜr ˈbrɔːdˌkæst ɪn ðiː ˈmiːdiːə/
المفضلات