to point out

listen to the pronunciation of to point out
الإنجليزية - التركية
işaret etmek
find
{f} bulmak

Onun ofisini bulmak kolaydı. - It was easy to find his office.

Onun bürosunu bulmak kolaydı. - Finding her office was easy.

find
{i} bulma

Onun ofisini bulmak kolaydı. - Finding her office was easy.

Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar. - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.

point out
(Fiili Deyim ) 1- işaret etmek , göstermek 2- dikkati çekmek , belirtmek 3- ihtar etmek , hatırlatmak
point out
göstermek
point out
belirtmek

Hesabının yanlış olduğunu belirtmek istiyorum. - I beg to point out that your calculation is wrong.

Sadece birkaç potansiyel sorunu belirtmek istiyorum. - I'd just like to point out a few potential problems.

point out
işaret etmek

Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum. - I'd like to point out some problems regarding your suggestion.

find
{i} bulunan şey
point out
dikkatini çekmek

Biz başlamadan önce, bir şey kırmamak için çok dikkatli olmamız gerektiği konusunda herkesin dikkatini çekmek istiyorum. - Before we begin, I'd just like to point out to everyone that we have to be very careful not to break anything.

point out
dikkat çekmek

Üzgünüm ama birkaç hataya dikkat çekmek istiyorum. - Sorry, but I want to point out a few errors.

find
{i} keşif

O eski kitap gerçek bir keşiftir. - That old book is a real find.

find
çıkarmak
point out
-e dikkati çekmek
point out
ifade etmek
find
{i} bulgu

Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor. - My findings suggest that that is not the case.

Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim. - I asked Tom to confirm my findings.

find
buluş

Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır. - The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.

find
tapmak
find
{f} bul

En yakın mağazayı nerede bulabilirsin? - Where can you find the closest store?

Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar. - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.

point out
-e dikkat çekmek
point out
belirt

Sadece birkaç potansiyel sorunu belirtmek istiyorum. - I'd just like to point out a few potential problems.

Lütfen benim hatamı belirt. - Please point out my mistake.

point out
-e parmak basmak
find
kendini göstermek
find
{f} sağlamak
find
{f} karara varmak
find
{f} (found) bulmak, keşfetmek
find
tedarik etmek
find
(fiil) bulmak, keşfetmek, rastlamak, sağlamak, geçindirmek, bakmak, karara varmak
find
{f} bakmak

Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu. - Fadil needed to find a job to support his children.

Sami'nin, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu. - Sami needed to find a job to support his children.

find
{f} rastlamak
find
{f} keşfetmek
الإنجليزية - الإنجليزية
find
To tell, remind, indicate

I would just like to point out that we need to finish our meeting by 9 o'clock.

To identify among a group of similar subjects, or in a scene where the subject might not be readily seen or noticed, with a gesture of the body

She pointed out the two drummers in the class.

If you point out a fact or mistake, you tell someone about it or draw their attention to it. I should point out that these estimates cover just the hospital expenditures We all too easily point out our mothers' failings
make or write a comment on; "he commented the paper of his colleague"
indicate, draw attention to
present and urge reasons in opposition
point out carefully and clearly
If you point out an object or place, you make people look at it or show them where it is. They kept standing up to take pictures and point things out to each other They'd already driven along the wharf so that she could point out her father's boat
to point out

    التركية النطق

    tı poynt aut

    النطق

    /tə ˈpoint ˈout/ /tə ˈpɔɪnt ˈaʊt/

    فيديوهات

    ... But he did point out that he's very upset that his ...
    ... Now, you point out, well, we're putting some back; we're going to give a better prescription ...
المفضلات