to place in a particular situation; to supply relative incidents

listen to the pronunciation of to place in a particular situation; to supply relative incidents
الإنجليزية - التركية

تعريف to place in a particular situation; to supply relative incidents في الإنجليزية التركية القاموس.

circumstance
{i} durum

O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz. - He can't accommodate himself to his circumstances.

Bu durumda siz ne yapardınız? - What would you do in this circumstance?

circumstance
{i} olay

Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı. - Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.

circumstance
{i} zenginlik
circumstance
{i} şart

Şartları öğrenene kadar bir şey söyleyemezsin. - You can't say anything till you know the circumstances.

Tom çok zor şartlar altında iyi bir iş yapıyor. - Tom's doing a good job under very difficult circumstances.

circumstance
{i} ayrıntı
circumstance
{i} vaka
circumstance
Circumstances aIter the case Olaylar kararları değiştirir
circumstance
koşul

Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz. - We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.

O, kendini koşullara uydurdu. - He adapted himself to circumstances.

circumstance
{i} kader
circumstance
under no circumstances hiç bir surette
circumstance
teferruat
circumstance
under the circumstances bu şartlar altında
circumstance
(isim) koşul, durum, olay, vaka; şart; varlık, zenginlik, detay, ayrıntı, formalite
circumstance
{i} formalite
circumstance
{i} detay

O koşulları detaylı olarak açıkladı. - He described the circumstances in detail.

circumstance
{i} durum, hal, keyfiyet, koşul, şart, vaziyet
circumstance
(Mukavele) hal, durum, şart
الإنجليزية - الإنجليزية
circumstance
to place in a particular situation; to supply relative incidents

    الواصلة

    to place in a par·ti·cu·lar situation; to sup·ply rel·a·tive incidents

    النطق

المفضلات