Tom herhangi bir sorun olduğunu fark etmiş gibi görünmüyordu.
- Tom didn't seem to notice any problems.
Tom fark etmemiş gibi davranıyordu.
- Tom pretended not to notice.
Tom duvara ilan yapıştırdı.
- Tom posted the notice on the wall.
Yapmanız gereken üçüncü şey bu yeteneği geliştireceğinizin farkına varmak
- The third thing you have to do is develop this ability to notice.
Bildirim kötü biçimde basıldı.
- The notice was badly printed.
Tom bildirimsiz kovuldu.
- Tom was fired without notice.
O, duvara bir bildiri yapıştırdı.
- She pasted a notice on the wall.
Tom bildirimsiz kovuldu.
- Tom was fired without notice.
Gazetedeki bir duyuru vasıtasıyla kaybolan köpeğimi buldum.
- I found my lost dog by means of a notice in the paper.
Olay bir sonraki duyuruya kadar ertelendi.
- The event has been postponed until further notice.
Sally iki haftadır okulda yok, bu yüzden sınıfa yetişmek için çok sıkı çalışmak zorunda.
- Sally was absent from school for two weeks, so she has to work hard to catch up with her class.
Tom Mary'ye yetişmek için deli gibi koştu.
- Tom ran like crazy to catch up with Mary.
Odaya girdiğimi uyarmak için Tom ve Mary birbirlerine bağıramayacak kadar çok meşguldü.
- Tom and Mary were too busy yelling at each other to notice that I'd entered the room.
O, uyarmadan ayrıldı.
- He quit without notice.
Bildirim kötü biçimde basıldı.
- The notice was badly printed.
Birkaç gün içinde bir bildirim alacaksınız.
- You'll receive a notice in a few days.
Yönetici ekstra tatil hakkında bir genelge çıkardı.
- The manager put up a notice about the extra holiday.
Adam beni yakamdan yakalamaya çalıştı.
- The man tried to catch hold of me by the collar.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
- Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
- What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
Parktaki uyarı çimlerden uzak durun diyordu.
- The notice in the park said, Keep off the grass.
O fiyat değişikliği konusunda bir uyarı koydu.
- He put up a notice about the change in price.
O hiçbir zaman babasının söylediklerini önemsemez.
- He never takes any notice of what his father says.
Zeminde bir şey fark ettim ve ne olduğunu görmek için eğildim.
- I noticed something on the floor and bent down to see what it was.
Tom yerde bir şey fark etti ve ne olduğunu görmek için eğildi.
- Tom noticed something on the floor and bent down to see what it was.
Tom onlardan birinden her zaman soğuk algınlığı kapmaktan korktuğu için çocukların etrafında olmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like being around children because he's always afraid of catching a cold from one of them.
Gribe yakalanmayacağımdan emin olmak istiyorum.
- I want to make sure that I don't catch the flu.
Notu kapıya yapıştırdı.
- He pasted the notice on the door.
İnsanları anlamak istiyorsan onların söyledikleri ile ilgili herhangi bir not almamalısın.
- If you want to understand people, you shouldn't take any notice of what they say.
Tom haber vermeden ayrıldı.
- Tom left with no notice.
Tom, haber verilmeden görevden alındı .
- Tom was dismissed without notice.
Tom sahildeki bütün güzel kadınları fark etmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but notice all the beautiful women on the beach.
Tom hatanı fark etmek zorunda.
- Tom is bound to notice your mistake.
Onun hatanı farketmesi kesin.
- He's bound to notice your mistake.
Açıkçası, Tom onun pahalı çay fincanlarından birini kırdığını Mary'nin farketmemesini umut ediyor.
- Tom clearly hopes that Mary won't notice that he broke one of her expensive teacups.
Kekin yanması benim hatamdır. Telefonda konuşuyordum ve zamana dikkat etmedim.
- It's my fault that the cake was burned. I was talking on the phone and didn't notice the time.
O, benim tavsiyemi dikkate almadı
- He took no notice of my advice.
Kekin yanması benim hatamdır. Telefonda konuşuyordum ve zamana dikkat etmedim.
- It's my fault that the cake was burned. I was talking on the phone and didn't notice the time.
Onun nasıl giyindiğine dikkat etmedim.
- I didn't notice how she was dressed.
He took no notice of the changes, and went on as though nothing had happened.
So you punched out a window for ventilation. Was that before or after you noticed you were standing in a lake of gasoline?.
I gave notice at work that I will quit in two weeks.
I noticed that the dog hadn't barked the night of the murder.
... You'll notice here that it's the same consistent design. ...
... celebrating my own called cherry notice that the senate hearings in eighty ...