to her

listen to the pronunciation of to her
الإنجليزية - التركية
ona
ona

O, ona nerede yaşadığını sordu. - He asked her where she lived.

Ona kendi odamı gösterdim. - I showed her my room.

to them
onlara

Onlar gitmeden önce onlara hoşça kal demeye git. - Go say goodbye to them before they leave.

Delia'nın onlara allerjisi olduğu için bu yemek tarifinden fındıkları çıkarttım. - I've left out the nuts in this recipe because Delia's allergic to them.

her
o
her
onun

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - He promised to meet her at the coffee shop.

Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi. - She promised to meet her at the coffee shop.

her
kendine

O, sırrı kendine sakladı. - She kept the secret to herself.

Emi kendine yeni bir elbise ısmarladı. - Emi ordered herself a new dress.

her
onu

Onu sevip sevmediğini bilmiyorum. - I don't know whether you like her or not.

Aşk onu rüyalarında görmektir. - Love is seeing her in your dreams.

her
dişil onun
her
{z} dişil onu; ona; ondan; onun: He loves her. Onu seviyor. He looked at her. Ona baktı. They hated her. Ondan nefret ettiler. It pleased
her
kendisi

Mary gerçekten harika. O benim için harika bir yemek pişirdi ve bulaşıkları bile kendisi yıkadı. - Mary is really great. She cooked a wonderful meal for me and even washed the dishes herself.

Kendisini ateşle ısıttı. - She warmed herself by the fire.

her
ondan

O ondan daha akıllıdır. - He's smarter than her.

Siz ondan daha uzun boylusunuz. - You are taller than her.

her
dişil onu
to me
bana göre

Sen bana göre her şeysin. - You are everything to me.

Bana göre bir anlamı yok. - It doesn't make sense to me.

to you
sana

Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver. - Allow me to introduce Mayuko to you.

Bir kuş olsam, sana uçabilirim. - If I were a bird, I would have been able to fly to you.

to us
bize

Tom bize yazacağını söyledi. - Tom said he would write to us.

Avukat yeni yasayı bize açıkladı. - The lawyer explained the new law to us.

her
kendi

Ona kendi odamı gösterdim. - I showed her my room.

Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir. - This is a picture of her own painting.

to it
ona
to somebody
birini

Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun - You live next to somebody I work with.

to somebody
birine

Çek birine para ödeme yöntemidir. - A check is a method of paying money to somebody.

Bunu başka birine söyle. - Tell it to somebody else.

to someone
birini

Tom tanımadığı birinin yanında oturdu. - Tom sat down next to someone he didn't know.

to you
size

Bu iş için başvuruda bulunmak size kalmış. - It is up to you to apply for the job.

Üzgünüm size yazmam uzun sürdü. - Sorry it took me so long to write to you.

her
(dişil) onu
to someone
birine

Yara izini herhangi birine hiç gösterdin mi? - Have you ever shown your scar to someone?

Bunu istemiyorsan onu başka birine vereceğim. - If you don't want this, I'll give it to someone else.

Toher
İrlandalı Çingene
to it
o
to me
bendene
to this
Bunun

Bunun anahtarının nerede olduğunu biliyor musunuz? - Do you know where the key to this is?

Bunun için anahtarınız var mı? - Do you have the key to this?

to you
senine
to you
sizlerin
to your
için
to him
ona

Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok. - I've got nothing to say to him.

Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz. - You may as well say it to him in advance.

to someone
hatır için as a favor
to this
buna

Buna asla alışmayacağım. - I'll never get used to this.

Buna alışabildiğimi düşünüyorum. - I think I could get used to this.

التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) f. Bütün, hep, tamamen
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir: "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi."- H. E. Adıvar
Tekil isimlere tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını verir
الإنجليزية - الإنجليزية
The form of she used after a preposition or as the object of a verb; that woman, that ship, etc

The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..

Belonging to her

This is her book.

High Efficiency Red
adv: here 32
The hard error rate is the frequency of errors caused by permanent physical defect in the memory system The hard error rate is usually much lower than the soft error rate
Sah'english | adronato
her WEAK STRONG Her is a third person singular pronoun. Her is used as the object of a verb or a preposition. Her is also a possessive determiner
You use her to refer to a woman, girl, or female animal. I went in the room and told her I had something to say to her I really thought I'd lost her. Everybody kept asking me, `Have you found your cat?' Her is also a possessive determiner. Liz travelled round the world for a year with her boyfriend James
pron. specific female; possessive form of she
Of them; their
{p} belonging to a female or woman
To it
thereto
To that
thereto
her
Her is sometimes used to refer to a country or nation. Her is also a possessive determiner. Our reporter looks at reactions to Britain's apparently deep-rooted distrust of her EU partner
her
adj [{referring to something that belongs to a female} (This is ~ book )] punya dia (dia) 2 pron [{object pron referring to a female} (Please give ~ this letter )] dia
her
Herpa 1: 43 resin Germany
her
In written English, her is sometimes used to refer to a person without saying whether that person is a man or a woman. Some people dislike this use and prefer to use `him or her' or `them'. Talk to your baby, play games, and show her how much you enjoy her company. Her is also a possessive determiner. The non-drinking, non smoking model should do nothing to risk her reputation
her
The form of the objective and the possessive case of the personal pronoun she; as, I saw her with her purse out
her
le
to it
to that; "with all the appurtenances fitting thereto"
to this
hereto
التركية - الإنجليزية
every

She goes running every morning. - O her sabah koşmaya gider.

Don't worry, everything will be OK. - Üzülmeyin, her şey düzelecek.

any

Give help to anyone who needs it. - Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

(Askeri) each

Brush your teeth after each meal. - Her yemekten sonra dişlerini fırçala.

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

all

All that glitters is not gold. - Parlayan her şey altın değildir.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

pan

Everybody started to panic. - Herkes panik yapmaya başladı.

She planted some pansies in the flower bed. - Çiçekliğe bazı hercai menekşeler dikti.

omni

Jane Goodall discovered that chimpanzees are omnivorous, not vegetarian. - Jane Goodall şempanzelerin her şeyi yediklerini, vejetaryen olmadıklarını keşfetti.

How many omnivorous children are patients in hospital? - Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?

ladyship
per

You don't marry someone you can live with — you marry the person whom you cannot live without. - Sen yaşayabileceğin herhangi biriyle evlenme - sen onsuz yaşayamayacağın kişiyle evlen.

Although each person follows a different path, our destinations are the same. - Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.

every single

Tom comes here every single day. - Tom her tek günde buraya gelir.

One should take good care of every single thing. - Biri her şeye iyi bakmalı.

soever
(Bilgisayar) recur every
(Bilgisayar) refresh every
(Bilgisayar) for all

He was in favor of equality for all. - O, herkes için eşitliğin lehindeydi.

That dispute has been settled once and for all. - O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.

(Bilgisayar) start every
either

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

You may take either of the two books. - İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.

whatever

Whatever has a beginning also has an end. - Her yokuşun bir de inişi vardır.

He believes whatever I say. - O, söylediğim her şeye inanır.

whoever

Whoever finds the bag must bring it here. - Her kim çantayı bulursa onu buraya getirmelidir.

Whoever comes will be welcomed. - Her gelen sıcak karşılanacak.

every; each
to her

    التركية النطق

    tı hır

    النطق

    /tə hər/ /tə hɜr/

    فيديوهات

    ... from her high school to the post office where they've mailed off their college ...
    ... Kris was in her early '30s when she was diagnosed with ...
المفضلات