to have drugs on one's person

listen to the pronunciation of to have drugs on one's person
الإنجليزية - التركية

تعريف to have drugs on one's person في الإنجليزية التركية القاموس.

carry
{f} taşımak

Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür. - This box is too bulky to carry.

O çantayı taşımak zorunda kaldı. - He had to carry the bag.

carry
{f} nakletmek
carry
{f} kaldırmak
carry
(Askeri) TAŞIMAK: Bir sancak, fors vesaireyi tespit edilmiş bir şekle göre taşımak
carry
üzerinde bulundurmak
carry
taşıma

Sonuna kadar görevi taşımalısın. - You must carry the task through to the end.

Tom gezilerde çok bagaj taşımaz. - Tom doesn't carry much luggage on trips.

carry
{f} çekmek
carry
bulundurmak
carry
götürmek

Tom'u üst kata götürmek zorunda kaldım. - I had to carry Tom upstairs.

Tom'u yatağa götürmek zorunda kaldım. - I had to carry Tom to bed.

carry
desteğini kazanmak
carry
geçirmek
carry
yardım etmek

Kutu o kadar ağırdı ki Tom Mary'nin onu eve götürmesine yardım etmek zorunda kaldı. - The box was so heavy that Tom had to help Mary carry it home.

carry
erişmek
carry
ulaşmak
carry
(Nükleer Bilimler) elde
carry
{f} çakmak
carry
(isim) golfte topun vurulmadan önceki gidişi, karadan yapılan kayık taşımacılığı, menzil
carry
(fiil) taşımak, kaldırmak, nakletmek, götürmek, çekmek; bulundurmak, getirmek, sevketmek, sağlamak, elde etmek, başarı kazanmak, satışa sunmak, yayımlamak, geçirmek, taşıyıcılık yapmak, menzili olmak, çakmak
carry
{f} menzili olmak
الإنجليزية - الإنجليزية
carry
to have drugs on one's person

    الواصلة

    to have drugs on one's per·son

    التركية النطق

    tı häv drʌgz ôn wʌnz pırsın

    النطق

    /tə ˈhav ˈdrəgz ˈôn ˈwənz ˈpərsən/ /tə ˈhæv ˈdrʌɡz ˈɔːn ˈwʌnz ˈpɜrsən/
المفضلات