Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
- It must be nice to have friends in high places.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
- If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
- She may have gone out to do some shopping.
Er ya da geç her anne-baba çocukları ile kuşlar ve arılar hakkında bir konuşma yapmak zorundadır.
- Sooner or later, every parent has to have a talk with their children about the birds and the bees.
Bankada paçayı yırtmak ve A52 yi almak zorundasın.
- You'll have to get off at the bank and take the A52.
Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.
- I lost my watch, so I have to buy one.
İçeri girmeme izin vermek zorundasın.
- You have to let me in.
Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın.
- You have to let me talk to them.
Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?
- Would you like to have dinner with me tonight?
O günlerce yemek yememiş olabilir.
- He might not have eaten for days.
Gerçekten bilmek istiyorsanız, yapmanız gereken bütün şey sormaktır.
- If you really want to know, all you have to do is ask.
Gerçeği bilmek zorundayım.
- I have to know the truth.
Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.
- You have only to read this article to see how serious the accident was.
Kadınların veya küçük çocukların size ne dediklerini anlamakta güçlük çekiyor musunuz?
- Do you have difficulty understanding what women or small children say to you?
Bütün oy pusulalarını saymak zorundayız.
- We have to count all of the ballots.
Zaten verdiğin her şeyi saymak iyi değil.
- It's not good to count all the things that you have already given.
Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
- We will have to take on someone to do Tom's work.
Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok.
- I have no choice but to accept your proposals.
Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
- We have to keep our dog tied.
Üç yıldır bir günlük tutmaktayım.
- I have kept a diary for three years.
Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.
- If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
- To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
- I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Sadece birlikte biraz zaman geçirmek istedim.
- I just wanted to have some time together.
Bir fincan kahve daha içmek istiyorum.
- I'd like to have another cup of coffee.
Biz biraz şarap içmek istiyoruz.
- We'd like to have some wine.
Neyin doğru olduğuna inandığını açıkça söyleme cesaretine sahip olmalısın.
- You ought to have the courage to speak out what you believe to be right.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
- It must be nice to have friends in high places.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
- I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Göğüs kanseri için bir test yaptırmak istiyorum.
- I'd like to have a test for breast cancer.
Bunu yaptırmak için ödeme yaptım.
- I paid to have this done.
Keşke seninle tekrar karşılaşmak zorunda olmasam.
- I wish I wouldn't have to meet you again.
Polis çağırmak zorunda kalacağım.
- I'm going to have to call the police.
Eğer o böyle içmeye devam ederse eve bir taksi çağırmak zorunda kalacak.
- If he keeps drinking like that, he'll have to take a taxi home.
Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
- If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
- With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Yarın on saat çalışmak zorunda kalacağım.
- I'll have to study ten hours tomorrow.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
- I have no intention of cheating. What's the point?
Ben ne zaman hile yaptım?
- When have I ever cheated?
Bayanlar ve Baylar, şu anda Tokyo Uluslararası Havaalanı'na inmiş bulunmaktayız.
- Ladies and Gentlemen, we have now landed at Tokyo International Airport.
Siyasal etkinlikte bulunmak için zamanım yok.
- I have no time to engage in political activity.
Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
- If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
Korkarım ki paydos etmek zorunda kalacağım.
- I'm afraid I'll have to call it a day.
Tom'un o şarkıyı tekrar söylemesini dinlemek zorunda olmak istemiyorum.
- I don't want to have to listen to Tom sing that song again.
Sana ateş etmek zorunda olmak istemiyorum.
- I don't want to have to shoot you.
Ben her zaman sana karşı dürüst oldum. Neden beni aldatmak istiyorsun?
- I have always been honest with you. Why do you want to deceive me?
Yeah! You had me alright! Between your threatening stance and your armed-to-the-teeth men, I never would've thought that was just a joke.
The dog down the street has a lax owner.
I'm going to have some pizza and some Pepsi right now.
I could have him!.
They had me feed their dog while they were out of town.
UK usage He has some money, hasn't he?.
I have no German.
Dan certainly has arms today, probably from scraping paint off four columns the day before.
Note: there's a separate entry for have to.
I must've made a mistake.
- I must have made a mistake.
Your mother must've been beautiful when she was young.
- Your mother must have been beautiful when she was young.
We had a hard year last year, with the locust swarms and all that.
Look what I have here — a frog I found on the street!.
The lecture's ending had the entire audience in tears.
You're a very naughty boy. If I've told you once, I've told you a thousand times. I won't have you chasing the geese!.
If Tom had been speaking French, I would've been able to understand him.
- If Tom had been speaking French, I would have been able to understand him.
... for America is to have a true all-of-the-above policy. I don't think anyone really believes ...
... And we also have a new navigation model here on the ...