to grow aged; to become old; to show marks of age

listen to the pronunciation of to grow aged; to become old; to show marks of age
الإنجليزية - التركية

تعريف to grow aged; to become old; to show marks of age في الإنجليزية التركية القاموس.

age
{i} devir
age
yaş

Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez. - Wisdom does not automatically come with age.

Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur. - His niece is attractive and mature for her age.

age
rüşt

Henry bu mart ayında rüştünü ispatlayacak. - Henry will come of age this March.

age
ihtiyarlamak
age
ihtiyarlatmak
age
çağ

Bu bilgi çağıdır, ve bilgisayarlar günlük hayatımızda gittikçe önemli rol oynuyorlar. - This is the age of information, and computers are playing an increasingly important role in our everyday life.

Biz atom çağında yaşıyoruz. - We are living in the atomic age.

age
eskit

Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir. - If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.

age
{i} erginlik
age
{f} yaşlanmak

Yaşlanmaktan kaçamazsın. - You can't run away from age.

Yaşlanmak iyi değildir ama alternatifi daha iyi değildir. - Ageing isn't good, but the alternative is no better.

age
(Tekstil) buharlamak
age
çoktan beri
age
(isim) yaş; asır; devir, çağ; erginlik, reşit olma; yaşlılık
age
{f} yıpratmak
age
dark ages karanlık devirler
age
chronological age kronolojik yaş
age
under age reşit olmamı
الإنجليزية - الإنجليزية
age

He grew fat as he aged.

to grow aged; to become old; to show marks of age
المفضلات