Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
- Time tames the strongest grief.
Bu sana keder getirecektir.
- This will bring you to grief.
Mary kederli bir şekilde kızını gömdü.
- Mary sorrowfully buried her daughter.
Mary kederli bir şekilde babasını gömdü.
- Mary sorrowfully buried her father.
Joy üzüntüden altüst olmuştu.
- Joy was mingled with sorrow.
Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.
- He felt great sorrow when his wife died.
Herkes acıyla farklı şekilde baş eder.
- Everybody deals with grief differently.
Keder en kötü acılardan biridir.
- Grief is one of the worst sufferings.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.
- His talk distracted her from grief.
Çocuğu öldükten sonra, o üzüntüden neredeyse çıldırdı.
- She went nearly mad with grief after the child died.
İkimiz olduktan sonra, bütün bu hüzünler, sıcak bir yakınlaşma için bahanedir.
- As long as we're together, all the sorrow is nothing but an occasion to become closer.
O felaketten kurtulmaya çalışmak yerine kederi içinde debeleniyor gibi görünüyordu.
- She seemed to be wallowing in her grief instead of trying to recover from the disaster.
Kelimeler acısını ifade etmede yetersiz kalır.
- No words can express her deep sorrow.
Onun için hepimiz büyük acı duyduk.
- We all felt great sorrow for him.
The betrayal caused Jeff grief.
Surely, he hath borne our griefs, and carried our sorrows. -Isaiah 53:4.
... to pursue my grief my career ...