to give (something) to (someone) grudgingly or reluctantly; to begrudge

listen to the pronunciation of to give (something) to (someone) grudgingly or reluctantly; to begrudge
الإنجليزية - التركية

تعريف to give (something) to (someone) grudgingly or reluctantly; to begrudge في الإنجليزية التركية القاموس.

envy
kıskanç

Komşu kadın neredeyse kıskançlıktan öldü. - The neighbor woman nearly died of envy.

Kıskanç ölür ama kıskançlık asla ölmez. - The envious die, but envy never does.

envy
hasetlenmek
envy
çekemezlik
envy
gıpta edilen kimse veya şey
envy
imrenti
envy
{f} gıpta etmek
envy
{f} gözü kalmak
envy
{f} çekememek
envy
{i} haset

Haset etmek günahtır. - To feel envy is a sin.

envy
{i} gıpta
envy
{i} gıpta edilen şey
envy
imren

Bir yandan da ona imreniyorum; tam olarak ne istediğini biliyor ve onu elde etmekten çekinmiyor. - In some ways, I envy him; he knows exactly what he wants and he's not afraid to take it.

Kıskançlık imrenme ile aynı değildir. İkisini karıştırmayın. Bir fark var. - Jealousy is not the same as envy. Do not confuse the two. There is a difference.

envy
{f} kıskan

Yedi ölümcül günah şunlardır: kibir, kıskançlık, açgözlülük, öfke, şehvet düşkünlüğü, oburluk ve tembellik. - The seven deadly sins are: pride, envy, greed, anger, lust, gluttony and sloth.

İyi şanslarından dolayı diğerlerini kıskanma. - Don't envy others for their good luck.

envy
imrenmek
envy
kıskançlık

Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir. - Envy is the central fact of American life.

Kıskançlık yedi ölümcül günahtan biridir. - Envy is one of the seven deadly sins.

envy
çekememezlik
envy
{f} kıskanmak
الإنجليزية - الإنجليزية
envy

But that sweet Cordiall, which can restore / A loue-sick hart, she did to him enuy .

to give (something) to (someone) grudgingly or reluctantly; to begrudge

    الواصلة

    to give (something) to (someone) grudg·ing·ly or reluctantly; to be·grudge

    النطق

المفضلات