Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Onun bürosunu bulmak kolaydı.
- Finding her office was easy.
Ağabeyim çok hızlı bir şekilde ev ödevini bitirdi.
- My elder brother finished his homework very quickly.
Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.
- Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep.
Lütfen mümkün olduğunca çabuk eve gel.
- Please come home as quickly as possible.
Bakım onu çabuk yaşlandırdı.
- Care aged him quickly.
Onun ofisini bulmak kolaydı.
- Finding his office was easy.
Christopher Columbus, ün bulmadı. Christopher Columbus'u bulan ündü.
- Christopher Columbus did not find fame. It was fame who found Christopher Columbus.
O eski kitap gerçek bir keşiftir.
- That old book is a real find.
Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
- Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
- You've always known that eventually everyone would find out.
Mutluluğu aramak için değil ama onu bulmak için buradayım.
- I'm here not to look for happiness but to find it.
Tom anahtarlarını aramak için üç saatten fazla harcadı ama onları hâlâ bulamadı.
- Tom spent over three hours looking for his keys, but still couldn't find them.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Onun ne söylediğini anlamakta zorlanıyorum.
- I find it difficult to understand what he is saying.
Nagoya çevresinde birinin yolunu bulması çok basittir. Tek yapmanız gereken işaretlere bakmak.
- Finding one's way around Nagoya is very simple. All you do is look at the signs.
Sami'nin, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu.
- Sami needed to find a job to support his children.
Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür.
- Most scientists think little of his finding.
Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.
- I asked Tom to confirm my findings.
Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır.
- The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Haydi bu resmi çabucak tamamlayalım.
- Let's complete this picture quickly.
Tom kıvrak zekalı, değil mi?
- Tom is quick-witted, isn't he?
O kıvrak zekalı bir adam.
- He is a quick-witted man.
I find your argument unsatisfactory.
I found my car keys -- they were under the couch.
The jury finds for the defendant.
... you can find lots and lots and lots ...
... If we can find a way of making the viral learning happen, ...