Bazıları savaşmak için isteksiz.
- Some were unwilling to fight.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
- They knew they must fight together to defeat the common enemy.
Tom seninle dövüşmeyecek kadar akıllıdır.
- Tom knows better than to fight with you.
Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
Tom seninle dövüşmek zorunda kalmak istemiyor.
- Tom doesn't want to have to fight you.
Ben kavga etmekten hoşlanmam.
- I don't enjoy fighting.
Seninle kavga etmek istemiyorum.
- I don't want to fight you.
O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
- He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
Hastalıklarla mücadele etmek için doktorlar ilaçlar öneriyor.
- Doctors suggest drugs to fight diseases.
Büyük bir tartışma değildi.
- It wasn't much of a debate.
Tartışmada onu tamamen yendim.
- I beat him completely in the debate.
Neden kavga ettiklerini bilmiyorum.
- I don't know why they are fighting.
Kavga, birçok tutuklamalarla sonuçlandı.
- The fight resulted in several arrests.
Ben sonuna kadar mücadeleye niyet ediyorum.
- I intend on fighting till the end.
George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu.
- George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.
Müzakere ne zaman gerçekleşecek?
- When will the debate take place?
Tom lisenin münazara takımına katıldı.
- Tom joined his high school's debate team.
Başkanlık münazarasını izledin mi?
- Did you watch the presidential debate?
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
Sizinle döğüşmekten usandım.
- I'm tired of fighting with you.
Görüşme ne zaman gerçekleşecek?
- When will the debate take place?
Bu görüşmenin saçma seviyesine yaklaştığını düşünüyorum.
- I think this debate is getting close to the level of the absurd.
Tom, Mary ve John'un niçin döğüştüklerini bilmiyor.
- Tom doesn't know why Mary and John are fighting.
Onlar döğüşmeyeceklerini söylediler.
- They said they would not fight.
En ilişkili konuları tartışmak için zaman geldi.
- The time has come to debate the most relevant matters.
Bunu tartışmak istemiyorum.
- I don't wish to debate this.
Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
- The eloquent scholar readily participated in the debate.
Büyük bir tartışma değildi.
- It wasn't much of a debate.
Amerikan Donanması savaşmaya hazırdı.
- The American Navy was ready to fight.
Amerikalıların sadece savaşmak için herhangi bir arzusu yoktu.
- Americans simply had no desire to fight.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.
Tom mücadele etmek için hazırdır.
- Tom is ready to fight.
Hastalıklarla mücadele etmek için doktorlar ilaçlar öneriyor.
- Doctors suggest drugs to fight diseases.
Nobody used to care when players such as John Ferguson, Bobby Orr, Gordie Howe and Maurice Richard dropped the gloves, because they could play the game, too.
Well knew they both his person, sith of late / With him in bloudie armes they rashly did debate.
... to fight for our privacy, or we'll lose it. ...
... the American people believe that. I will fight for oil, coal and natural gas. And the proof, ...