Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
İki erkek kardeş birbirine gülümsedi.
- The two brothers smiled at each other.
İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Maria and Robert loved each other.
... ' these are enterprises competing with each other, learning how to do better and better ...
... THAT MEANS WE NEVER GIVE UP ON EACH OTHER. ...