Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
O, filmin bitiminde çok farklı.
- She's very different at the end of the movie.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.