Seni üzmek istemedim.
- I didn't want to upset you.
Seni üzmek istemedim.
- I didn't mean to upset you.
Peki Tom bugün nerede? Oh, karnında bir bozulma var.
- So where's Tom today? Oh, he has an upset stomach.
Tom'un bir mide rahatsızlığı vardı.
- Tom had an upset stomach.
Bir mide rahatsızlığı ile uyandım.
- I woke up with an upset stomach.
Truman upset Dewey in the 1948 US presidential election.