Karar vermek sana kalmış.
- It's up to you to decide.
Karar vermek size kalmış.
- That's for you to decide.
Tom Boston'da çalışmaya devam edip etmeyeceği konusunda karar vermeliydi.
- Tom needed to decide whether he would continue working in Boston.
Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
- There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
- I decided to be happy because it's good for my health.
Mary artık onu asla görmemeye karar verdi.
- Mary decided never to see him any more.
Tom yakında bir karar vermek zorunda.
- Tom has to make a decision soon.
Tom karar vermek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to make a decision.
You need to make a decision whether or not to go.
I have decided that it is healthier to walk to work.
Her last-minute goal decided the game.
... Do you let these companies decide what fact is? ...
... we'll decide marks duties ...