to decay; to disappear; to vanish

الإنجليزية - التركية

تعريف to decay; to disappear; to vanish في الإنجليزية التركية القاموس.

المصطلحات ذات الصلة

faint

{s} belli belirsiz

faint

{s} halsiz

faint

{f} bitkin düşmek

faint

{s} baygın

Tom baygınlık hissetmeye başladı. - Tom began to feel faint.

faint

{s} sönük

faint

{f} hali kalmamak

faint

zayıf

Bağırma sesi giderek zayıfladı. - The sound of shouting grew faint.

Ses gittikçe zayıfladı, artık duyulmayıncaya kadar. - The noise grew fainter, till it was heard no more.

faint

güçsüzleşmek

faint

baygınlık

Tom baygınlık hissetmeye başladı. - Tom began to feel faint.

faint

{s} bitkin

Sadece kan görme onu bitkin düşürüyor. - The mere sight of blood makes him faint.

faint

donuk

faint

bayılmak üzere

Bayılmak üzeresin gibi görünüyorsun. - You look like you're about to faint.

Bence yatmalısın. Bayılmak üzeresin gibi görünüyorsun. - I think you should lie down. You look like you're about to faint.

faint

{i} baygınlık, bayılma

faint

{s} ürkek

faint

bilincini yitirmek üzere

faint

{s} cesaretsiz

Fil yalnız ve cesaretsizdi. - The elephant was alone and fainthearted.

faint

{s} çekingen

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف to decay; to disappear; to vanish في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

faint

الواصلة

to decay; to disappear; to van·ish