to deal with

listen to the pronunciation of to deal with
الإنجليزية - التركية

تعريف to deal with في الإنجليزية التركية القاموس.

cover
{f} kaplamak

Duvarları kaplamak için eski gazetelere ihtiyacım var. - I need old newspapers to cover the walls.

Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır. - Water covers about 70% of the earth.

cover
örtü

Güneş bu kadar güçlü iken örtünmek iyi bir fikirdir. - It's a good idea to cover up when the sun is this strong.

O, arabasının üzerine bir örtü koydu. - He put a cover over his car.

cover
(Tekstil) 1. örtmek, kaplamak 2. muhafaza 3. kapak
deal with
ile ilgilenmek
deal with
üstesinden gelmek

Durumun üstesinden gelmek gittikçe zorlaşıyordu. - The situation was getting difficult to deal with.

deal with
uğraşmak

Tom'la uğraşmak zordur. - Tom is hard to deal with.

Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur. - Such a problem is hard to deal with.

deal with
(Politika, Siyaset) ilgilenmek

Bu pis bir iş, onunla ilgilenmek istemiyorum. - This is a dirty job, I don't want to deal with it.

Onunla ilgilenmek zorunda kalacaksın. - You're going to have to deal with that.

cover
üzerini örtmek
cover
istila etmek
cover
üst kapak
cover
bastırmak
deal with
(Politika, Siyaset) ele almak
deal with
halletmek

Şimdi bunu halletmek zorundayım. - I have to deal with this now.

Bunu halletmek için hazır olmadığını biliyorum. - I know you're not ready to deal with this.

deal with
-e değinmek
deal with
hakkından gelmek
deal with
alışveriş yapmak
deal with
ticaret yapmak
deal with
(Politika, Siyaset) alakadar olmak
cover
silahla korumak
cover
zarf
cover
(yol) katetmek
cover
-e silah tutmak/doğrultmak
cover
(ayrıntıları/vb.) aktarmak
cover
karşılamak

Onun kaybını karşılamak zorundayım. - I have to cover his loss.

O, masrafları karşılamak için yeterli paradır. - That's enough money to cover the expenses.

deal with
uğraş

Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur. - Such a problem is hard to deal with.

Tom'la uğraşmak zordur. - Tom is hard to deal with.

deal with
iş yapmak
deal with
ilgili olmak
deal with
ile alışveriş etmek
cover
(Muzik) Düzenleme, aranjman: Belirli sesler, çalgılar veya topluluklar için yazılmış bir eserin, başka sesler, çalgılar veya topluluklar tarafından söylenip çalınabilmesi için o eserde yapılan değişiklik, aranjman
deal with
-i idare etmek
deal with
-in üstesinden gelmek, -in hakkından gelmek
deal with
-e değinmek, -den bahsetmek
cover
cover crop toprağı muhafaza etmek için kışın ekilen ekin
cover
(Askeri) (AMERİKAN SAVUNMA KURULU) İSTİKAMETE BAK !: İstikamete bakılması için verilen emir veya komut. Ayrıca bakınız: "cover off". COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ÖRTME: Kara, hava veya deniz kuvvetleri tarafından, taarruz, savunma, bunlardan biri veya her ikisinin birden tehdidiyle yapılan koruma. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ÖRTÜ: Bir bireyi, planı, harekatı, birliği veya tesisi düşman istihbarat çabalarından ve bilgi sızmasından korumak için alınması gereken önlemler. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): DİNLEME: Almaçla sürekli dinleme durumunda olmak. Bu esnada göndermeç kalibre edilmiş durumda bulundurulur ancak derhal kullanılmak üzere hazır olması gerekmez. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ÖRTÜ: Tabii veya suni olarak yapılmış sığınak veya korunma yeri. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): ARAZİ FOTOĞRAFI: Belirli bir arazi parçasını gösteren fotoğraf veya diğer görüntü kayıtları. COVER (NATO, AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI): "BELİRTİLEN MEVKİYE GEÇ": "Avcıları kuvvet/üs ile temas noktası tayin edilen uzaklıkta tut" anlamına gelen bir kod. Ör. B mevkiine geç yirmi yedi ila otuz mil
cover
(isim) örtü; kapak, kap, kaplık, paket; zarf, kılıf; kuver; av yeri; sığınak, bahane
cover
{i} tic. karşılık
cover
{i} bahane
cover
{i} kapak; örtü
deal with
(deyim) [kd] cezalandirmak. deal with sth
deal with
(deyim) incelemek,ilgilenmek
deal with
(deyim) deal with someone
deal with
-in müşterisi olmak
deal with
(deyim) alisveris etmek
deal with
(deyim) yonetmek,ugrasmak,cozmek
الإنجليزية - الإنجليزية
confront
reckon with

We'll reckon with him after the deed is done.

cover

Richard Morgan covers science for The Economist, The New York Times, Scientific American, and Wired.

To behave in a certain way towards

He deals fairly with his employees.

To take action with respect to (someone or something)

The teacher knew how to deal with these lazy students.

To come to terms with; to overcome any difficulties presented by

Thankfully he dealt with such issue before, so he had all the necessary experience.

To consider, as an example

Let us deal with the case of China.

To be in charge of, act on, or dispose of

I can deal with this crew of workers.

To handle verbally or in some form of artistic expression; to address or discuss as a subject

This book deals with incest.

If you deal with a particular person or organization, you have business relations with them. When I worked in Florida I dealt with British people all the time
When you deal with something or someone that needs attention, you give your attention to them, and often solve a problem or make a decision concerning them. the way that building societies deal with complaints The President said the agreement would allow other vital problems to be dealt with. = handle
If a book, speech, or film deals with a particular thing, it has that thing as its subject or is concerned with it. the parts of his book which deal with contemporary Paris
{f} handle, take care of; do business with, trade with
If you deal with an unpleasant emotion or an emotionally difficult situation, you recognize it, and remain calm and in control of yourself in spite of it. She saw a psychiatrist who used hypnotism to help her deal with her fear
to deal with

    التركية النطق

    tı dil wîdh

    النطق

    /tə ˈdēl wəᴛʜ/ /tə ˈdiːl wɪð/

    فيديوهات

    ... to be abused, and how do I deal with that? ...
    ... So how do we deal with it? Well, mathematically there are ' there are three ways that you ...
المفضلات