Konuşmayı böylesine gürültülü bir odada sürdüremeyiz.
- We can not carry on conversation in such a noisy room.
Kalmaya ve babasının işini sürdürmeye karar verdi.
- He decided to stay and carry on his father's business.
Devam etmekten başka seçeneğimiz yok.
- We have no choice but to carry on.
I'll be gone for a few days, but I hope you will carry on in my absence.