Kavga etmek benim tarzım değildir.
- Fighting isn't my style.
Tom kavga etmek istemiyor.
- Tom doesn't want to fight.
Theodore Roosevelt ile savaşmak istemem.
- I do not want to fight Theodore Roosevelt.
Büyük bir savaşçı güç yayar. O ölümüne savaşmak zorunda değildir.
- A great warrior radiates strength. He doesn't have to fight to the death.
Keşke onlar dövüşmeyi bıraksalar.
- I wish they would stop fighting.
Senin ve benim dövüşmemiz gerektiği doğru mu?
- Is it right that you and I should fight?
Sınır kavgaları yaygındı.
- Border fights were common.
Tom kavgaya karışmak istemiyordu, fakat başka seçeneği yoktu.
- Tom didn't want to get involved in the fight, but he had no choice.
İsyancı kuvvetler döğüşmek için hazırlandı.
- Rebel forces prepared to fight.
Döğüşmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no alternative but to fight.
Farragut, New Orleans'ı savaş olmadan ele geçirdi.
- Farragut captured New Orleans without a fight.
Malzemeler olmadan, onun ordusu çok uzun savaşamadı.
- Without supplies, his army could not fight very long.
Ben kendi savaşımı veriyorum.
- I fight my own battles.