Onun için beklemekten başka yapacak bir şey yoktu.
- There was nothing for it but to wait.
Bir bilet almak için en az bir saat beklemek zorunda kalırsın.
- You'll have to wait not less than an hour to get a ticket.
Bu üç saatlik bir bekleyiş olacak.
- It's going to be a three-hour wait.
Bekleyiş nihayet bitti.
- The wait is finally over.
Burada beklememen gerekir.
- You shouldn't wait here.
Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Otobüsü beklerken burada kalmaktansa yürümeyi tercih ederim.
- I prefer to walk rather than stay here waiting for the bus.
Otobüs bekleyerek burada kalmaktansa yaya gitmeyi tercih ederim.
- I would rather go on foot than stay here waiting for the bus.
Carlos bir müddet bekledi.
- Carlos waited a moment.
Lütfen yarım saat bekle.
- Please wait half an hour.
Lütfen beş dakika bekleyin.
- Please wait five minutes.
Lütfen beni istasyonda bekleyin.
- Please wait for me at the station.