Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- Peter didn't intend to break the vase.
Pencereyi kırmak için bir çekiç kullanıldı.
- A hammer was used to break the window.
Onlar şu anda bir mola veriyorlar.
- They're having a break at the moment.
Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.
- I watched television during a break in my studies.
O, kahvaltıdan önce bir yürüyüşe çıktı.
- He took a walk before breakfast.
Tom, yataktan dışarı fırladı, bazı giysiler giyiverdi, kahvaltı yaptı ve on dakika içinde kapıdan çıktı.
- Tom sprang out of bed, threw on some clothes, ate breakfast and was out of the door within ten minutes.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo bent but did not break.
Plastik kolayca kırılmaz.
- Plastic does not break easily.
Lütfen bu vazoyu kırmamak için dikkatli ol.
- Please be careful not to break this vase.
Tom Mary'nin kalbini kırmak istemiyordu.
- Tom didn't want to break Mary's heart.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.