to bring together again; to compose or form anew

listen to the pronunciation of to bring together again; to compose or form anew
الإنجليزية - التركية

تعريف to bring together again; to compose or form anew في الإنجليزية التركية القاموس.

really
hakikaten

Bu cep telefonu hakikaten pahalı. - This cellphone is really expensive.

Ben gerçekten, hakikaten ona inanıyorum. - I really, truly believe that.

really
gerçekten

O gerçekten akıllı, değil mi? - She's really smart, isn't she?

Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum. - I really look forward to your visit in the near future.

really
gerçekten mi

Gerçekten mi? Onun evlenecek son kişi olduğunu düşünüyordum. - Really? I thought she'd be the last person to get married.

Bir bardak soğuk biraya gerçekten minnettar kalırdım. - I would really appreciate a glass of cold beer.

really
öyle mi

Gerçekten öyle mi düşünüyorsun? - Do you really think so?

Gerçekten öyle mi oldu? - Did it really happen like that?

really
mutlâka

Çatı mutlaka tamir edilmeli. - The roof is really in need of repair.

Çıkmadan mutlaka karnını doyurmalısın. - You really should eat before you leave.

really
kesin olarak

Birinin kafasından neler geçtiğini kimse kesin olarak bilemez. - No one ever really knows what's going through someone else's head.

Hiçbir şeyi kesin olarak öngöremeyiz. - We cannot really predict anything.

really
kesinlikle

Tom'un parayı almadığından kesinlikle emin olamam. - I can't really be certain that Tom didn't take the money.

Çok kibar olsa bile ona kesinlikle güvenmiyorum. - Even if he's very nice, I don't really trust him.

really
cidden

Biri koltuğun altından uzaktan kumandayı çıkarmama yardım edebilir mi? Cidden sıkışmış oraya. - Can someone help me fish out the remote from under the couch? It's really stuck in there.

Fransızcam cidden o kadar kötü mü? - Is my French really that bad?

really
gayet

Buradaki sistem gayet iyi çalışıyor. - The system here works really well.

really
aslında

O saygın bir iş adamı gibi görünüyor ama aslında Mafyanın bir üyesidir. - He seems like a respectable businessman, but he's really part of the Mafia.

Tom uzun süre konuştu fakat aslında çok şey söylemedi. - Tom talked for a long time, but didn't really say much.

really
hakikat

Ben de hakikaten öyle düşünmüyorum. - I really don't think so.

O hakikaten sıkıcı mıydı? - Was he really boring?

really
sahi mi

Sahi mi? Benim hobim çizgi roman okumaktır. - Really? My hobby is reading comics.

really
sahiden

Sahiden mi? Adam, şaka yapıyorsun değil mi? - Really?! Man, you're kidding right?

O sahiden akıllı, değil mi? - She's really smart, isn't she?

really
z. gerçekten
to bring together
birlikte getirmek
to bring together
buluşturmak
الإنجليزية - الإنجليزية
really