Oraya gitmeye çok hevesli.
- He is very eager to go there.
Haydi Arianna, hızlan, yoksa asla oraya ulaşamayacağız!
- Come on, Arianna, speed up or we'll never get there!
Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
- Can you see anything at all there?
Yıllar önce orada bir kale vardı.
- There was a castle here many years ago.
Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.
- Birds are singing here and there in the park.
Şurada gazete okuyan adam benim dayım.
- The man reading a paper over there is my uncle.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- There were a lot of human remains in that place.
İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
- There are few sites in the Tatar language on the Internet.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Şuradaki yüksek binayı görüyorsun değil mi?
- You see that tall building over there, don't you?
Şuradakini görebiliyor musun?
- Can you see that over there?
Üzgünüm ama o konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
- I'm sorry, but there's nothing I can do about it.
O konuda hiçbir şüphe yok.
- There's no doubt about it.
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
- Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Orada ne olduğunu gördün mü?
- Did you see what happened out there?
Oradaki o ev Tom'un yaşadığı yerdir.
- That house over there is where Tom lives.
Oradaki erkek çocuk Tom'un erkek kardeşi olmalı.
- That boy over there will be Tom's brother.
Her işte bir ölçüde stres vardır.
- There's a degree of stress in every job.
Bu işte bir bit yeniği var.
- There's something fishy going on.
Davranışını haklı çıkar, haydi, bunların hepsi olduğunda orada olmanı haklı çıkar.
- Justify your attitude, come on, justify being there when it all happened.
Haydi spor salonuna gidelim ve Tom'un orada olup olmadığını görelim.
- Let's go to the gym and see if Tom is there.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
- Can't you see a stapler somewhere around there?
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Orayı seveceğini düşünüyorum.
- I think you'd like it there.
En az elli bin kişi orayı ziyaret etti.
- No fewer than fifty thousand people visited there.
Tom orada olmak istedi.
- Tom wanted to be there.
Uygun bir zamanda orada olmak isterim.
- I would like to be there in good time.
Bu işte bir bit yeniği var.
- There's something fishy going on.
Her işte bir hayır vardır!
- There is a silver lining to every dark cloud!
There are beginning to be complications.
There, there! Everything is going to turn out all right.
Spend their good there it is reasonable.
The law that threaten’d death becomes thy friend / And turns it to exile; there art thou happy.
There arose a great wind out of the east.
You get it ready; I'll take it from there.
No, there isn't.
Note: There is much used in composition, and often has the sense of a pronoun. See thereabout, thereafter, therefrom, etc.
These firms do not want the truth to get out and are financing these flights in the hope of dazzling the public. Yet the record of the gas engine is there for all to see.
There! That knot should hold.
There is no rose without a thorn.
- There is no rose without thorns.
Every rose has its thorn.
- There is no rose without a thorn.
... Now, I can see a lot of benefits to this, but there are unquestionably some downsides ...
... the hook or things like that, if there's a definite stopping point, I'll bring it to ...