Amcam ona bir hediye verdi.
- My uncle gave him a present.
Amcam bana bir hediye verdi.
- My uncle gave me a present.
Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
- In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
Şimdiki zaman gibi zaman yok.
- There's no time like the present.
Kabinenin her üyesi mevcuttu.
- Every member of the cabinet was present.
Bütün öğrenciler mevcut değiller.
- Not all those students are present.
Noel armağanlarını açarken çocuğunuzun yüzündeki sevinç ile kıyaslayabilecek çok az şey vardır.
- Few things can compare to the joy on your child's face as they open their Christmas presents.
Tom'a bir armağan alman gerekir.
- You need to buy Tom a present.
Emmet'in teorisi ile bağlantılı olarak Leech'in sunduğu teklif en makulüdür.
- A more plausible proposal is the one Leech presented in conjunction with Emmet's theory.
Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
- The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
O, şu anki maaşından memnun.
- She is content with his present salary.
Onlar şu anda İngiltere'de büyük bir şirket için çalışıyorlar.
- At present they are working for a big company in England.
Onun şimdiki yardımcısı Bayan Nokami'dir.
- His present assistant is Miss Nokami.
Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
- We are groping for a way out of the present situation.
Mary'ye iyi bir doğum günü hediyesi seçtik.
- We chose Mary a good birthday present.
Tom babasına doğum günü hediyesi göndermekten geri kalmaz.
- Tom never fails to send a birthday present to his father.
Tom bir sunum vermek zorunda.
- Tom has to give a presentation.
Tom kız arkadaşına çok özel bir hediye vermek istedi.
- Tom wanted to give a very special present to his girlfriend.
Şu bulunanların hepsi gözyaşlarına boğuldu.
- Those present were all moved to tears.
Toplantıda bulunanlar tasarıyı destekledi.
- Those present at the meeting supported the bill.
Halihazırda, okulumuzda 1600 öğrenci var.
- At present, we have 1,600 students at our school.
Ayrıca, listelenen konulardan herhangi biri üzerinde fikrini sunmak istersen lütfen benimle irtibat kurar mısın?
- Also, could you please contact me if you would like to present your opinion on any of the topics listed?
Tatoeba projesini sunmak için Libre Yazılım Toplantısındayım.
- I'm at the LSM to present the Tatoeba project.
O, şu anki maaşından memnun.
- She is content with his present salary.
Çoğu şu anki kariyerinden bıkmış.
- Many are fed up with their present careers.
Tom bugünkü toplantıda hazır olacak.
- Tom is going to be present at today's meeting.
Taoizm bugünkü Henan ilinde M.Ö. 604'te doğmuş bir pir olan Laozi'nin öğretileri üzerine kurulmuştur.
- Taoism was founded on the teachings of Laozi, a sage born in 604 B.C. in present-day Henan Province.
Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
- I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
Tüm üyeler toplantıda hazır bulundu.
- All the members were present at the meeting.
Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu.
- Many students were present at the lecture.
Several people were present when the event took place.
The theater is proud to present the Fearless Fliers.
The patient presented with insomnia.
Jeff wore the tie which Kim had given him for a birthday present.
- Jeff wore the tie that Kim had given him for a birthday present.
I am looking for a present for my mother.
- I'm looking for a present for my mother.
... and present it in a better way to the people so that they ...
... Unlike the War on General Purpose Computers, the Civil War over computers seems to present ...